Türkiye; Suriye, IŞİD ve PKK çıkmazında
Suriye sınırında çatışmalar bütün şiddetiyle devam ederken, bundan en fazla zarar gören ve görmeye de devam edecek ülkenin Türkiye olduğu aşikârdır. Bugüne kadar IŞİD konusunda, elinde bulundurduğu rehinelerden dolayı radikal adımlar atamayacağını söyleyen Türkiye’nin, bu durum ortadan kalktıktan sonra özellikle New York’ta yapılan BM toplantısında, IŞİD’e karşı daha aktif davranması konusunda baskı denebilecek tarzda telkinlerle karşılaştığı görülmektedir.
Türkiye’nin bu konuda, bulunduğu bölgenin hassasiyeti ve bölgede oluşan yeni durumlar çerçevesinde politika ve strateji oluşturma ve bunu uygulama konusunda sıkıntıya girdiği ve kendine yeni bir yol haritası çizmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak bu konuda zaman baskısı ve ayrıca baştan uygulanan stratejinin hatalı olması nedenleriyle hemen bir sonuca ulaşamadığı, bu nedenle de hem oluşan baskılardan kurtulmak, hem de yönetimin iç siyasette puan kaybetmesini önlemek maksadıyla, bazı anlamsız açıklamalar yaptığı ve kamuoyunun dikkatini dağıtmaya çalıştığı değerlendirilmektedir.
***
Türkiye, rehinelerden dolayı biraz elinin rahatlaması ve BM’deki toplantı sürecinde karşılaştığı aşırı telkinler neticesinde, artık IŞİD’e eli kanlı terör örgütü diyebilmekte ve yapılmakta olan müdahaleye destek vereceğini ifade etmektedir. Bu konuda hükümet, TSK ve MİT’in müşterek çalışmalarıyla yeni bir strateji çizilmeye çalışılmaktadır. Bu kapsamda ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’nin mücadelede ön saflarda yer alacağını söylemesi ve Cumhurbaşkanının askeri dahil her türlü destekte bulunulacağını ifade etmesi önemlidir.
Ancak bu desteğin, Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, jeopolitik durumu ve hassasiyetleri nedeniyle çok fazla olacağını beklemek mümkün değildir. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı’nın ifadesi ihtiyatla karşılanmış ve bu konuya karışmaması, desteğin nasıl olacağına Türkiye’nin karar vereceği ifade edilmiştir.
Bütün bu konular dikkate alınarak Türkiye’nin yapacağı katkının; daha önce bildirdiği istihbarat paylaşımı, lojistik destek ve insani yardıma ilave olarak, İncirlik Üssü’nün kullanılmasına izin verilmesi, yapacağı lojistik destek ve insani yardımın emniyetinin sağlanması, sınır geçişlerinin denetime alınması ve BM kararı alındığı takdirde Suriye tarafında oluşturulacak güvenlik bölgesinin Türkiye’ye yakın bazı bölümlerinde görev alması, ilan edildiği takdirde uçuşa yasak bölgeye destek vermesiyle sınırlı kalması zarureti bulunmaktadır. Bunların tamamı veya bir kısmının gündeme gelmesi mümkün görülmektedir.
Ayrıca birçok ülke yetkilisi ve uluslararası medyanın, Türkiye’nin IŞİD’le ilgili ortaya attıkları suçlamaları çürütecek girişimler de bulunması da yararlı olacaktır.
***
Suriye sınırında IŞİD ile PYD arasındaki çatışmalar devam etmektedir. Türkiye’nin bu çatışmalardan mümkün olduğu ölçüde uzak durması menfaati gereğidir. IŞİD’le mücadelede PYD’ye (bir noktada PKK’ya) destek vermesi halinde, Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt yönetimini desteklemiş olacak, bu takdirde “Büyük Kürdistan” ın ikinci ayağına kendi eliyle güç kazandıracaktır. Buna Türkiye’de devam eden çözüm sürecinin sonuçları da eklendiğinde oluşmakta olan tehdidi istemese de artırmış olacaktır. Üstelik PKK’yı da legalleştirmiş sayılacaktır.
Türkiye’nin bu çatışmada IŞİD’e destek vermesi zaten söz konusu olmadığından araya girmemesi gerekir. Bu durumda uygulanması gereken stratejinin, Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimi de dikkate alınmak suretiyle, bir taraftan çatışmadan uzak durulurken diğer taraftan örtülü tedbirler de kullanılmak suretiyle Kürt oluşumlar arasındaki dayanışmanın önlenmesi, bu suretle “Büyük Kürdistan” tehdidinin oluşmasına imkân yaratılmaması yönünde olmalıdır.
***
Türkiye’nin, Suriye’deki IŞİD tehdidi devam ederken hâlâ Esad’ın gitmesi yönündeki politikasını öncelikli olarak ortaya koymasının doğru bir yaklaşım olmadığı değerlendirilmektedir. Burada öncelik IŞİD tehdidinin bertaraf edilmesinde olmalıdır. Özellikle bu ve buna benzer tehditlerin, çeşitli heveslere kapılmak suretiyle aksi yönde hareket edilerek Esad’ın ülke kontrolünü kaybetmesinden kaynaklandığı unutulmamalıdır.
Ortaya çıkan bu karışık ortamda ve Türkiye’nin de elinin güçlü olmadığı bir durumda, Misakı Milli hudutlarının bir kısmının gerçekleştirilebileceği hevesine kapılmanın da yanıltıcı ve dikkat dağıtmaya yönelik olduğu değerlendirilmektedir. Böyle konuların elimizin güçlü olduğu bir zamana bırakılması daha doğru olacaktır. Aksi halde Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunması mümkündür. Hatay örneği dikkate alınmalıdır.