Türkiye Siyasi Tarihinde Yaşanan Kırılmalar: Demokrat Parti ve 27 Mayıs İhtilali

Türkiye siyasi tarihi kırılmalarla doludur. Bu kırılmaların en büyüğü sayılabilecek Cumhuriyetin ilanını saymaz isek devamında süregelen seçimler, ihtilaller, muhtıralar veya postmodern darbeler ve hatta e-muhtıralar bu kırılmaların başat aktörleri niteliğindedir. Bu kırılmaların başında elbette 27 yıllık tek parti dönemini kapatan ve 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçim gelmektedir.

Bu seçim neticesinde 1954 ve 1957 senelerindeki seçimleri de kazanarak iktidarı elinde tutacak olan Demokrat Parti 27 Mayıs 1960 ihtilali ile iktidardan el çektirilene kadar 10 yıl boyunca ülke yönetimini elinde bulundurmuştur. 14 Mayıs’taki seçim ile Demokrat Parti iktidarı eline alınca yaklaşık 12 yıllık Cumhurbaşkanlığı yapan Milli Şef ise ana muhalefet lideri konumuna gelmiştir elbette.

Adnan Menderes önderliğindeki Demokrat Parti iktidarında Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan inkılap ve reformlar çiğnenmiş ve Türkiye’nin rotası o dönemin iki kutbundan birisi olan NATO’ya çevrilmiştir. Elbette rotayı NATO’ya çevirebilmek için binlerce kilometre ötemizde bulunan uzak Asya coğrafyasında tabir-i caizse bir diyet ödeme ön koşulu koşulmuştur. Tarikatların önünün açıldığı ve bilfiil desteklendiği, köy enstitülerinin kapatıldığı, DP iktidarına muhalif olanların üzerindeki baskıların her geçen gün artarak devam ettiği, 6-7 Eylül olaylarının yaşandığı bu 10 senelik iktidar diliminden sonra 27 Mayıs ihtilali gerçekleştirilmiştir ve elbette bu da siyasi tarihimize bir kırılma olarak geçmiştir.

Demokrat Parti'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini öne sürerek gerçekleştirilen 27 Mayıs ihtilalinin baş aktörleri bu 10 senelik iktidarlık diliminin hesabını sormak adına Yassıada yargılamalarına başlamıştır. Askeri darbenin hakimleri tarafından yargılanan Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden Celâl Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Emin Kalafat, Agah Erozan, Ahmet Hamdi Sancar, Bahadır Dülger, Baha Akşit, İbrahim Kirazoğlu, Nusret Kirişçioğlu, Zeki Erataman, Osman Kavrakoğlu ve Rüştü Erdelhun’a idam cezası verilerek bir “hesaplaşma” yapılmış oldu.

Milli Birlik Komitesi hakkında idam cezası verilenlerden sadece Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan cezalarını onayarak idam cezalarının infazı gerçekleştirdi ve bu idam cezaları demokrasi tarihimize asla çıkmayacak bir kara leke olarak geçti.

Demokrat Parti’nin iktidarı eline alması Türkiye siyasi tarihinde öyle bir kırılma yaşatmıştır ki 27 Mayıs ihtilali ile el çektirilmek zorunda bırakılsa dahi ardılları Demokrat Parti’nin fikriyatını neredeyse her dönemde temsil etmiştir. Bu da bize göstermiştir ki halkın iradesini doğru ya da yanlış, eksik ya da fazla bir şekilde temsil edenleri zoraki güç kullanarak koparıp atmak mümkün değildir.

27 Mayıs ihtilalinin yarattığı kırılma ise çıkarılan yeni Anayasa’nın bir özgürlükler ortamı yaratması oldu. Bu özgürlükler ortamı sayesinde sendikaların kurulmasının önünde engel kalmadı ve işçiler sendikal faaliyetler yürütebilecekken sendika önderleri tarafından işçileri mecliste temsil etmek amacıyla Türkiye İşçi Partisi dahi kuruldu. Bu özgürlükler ortamında üniversite öğrencileri tarafından yürütülen siyasi faaliyetler her geçen gün büyüyerek devam etti. Ancak bu özgürlükler ortamı artık bir gelenek haline gelecek başka bir ihtilal ile sonlandırılmak istendi. Sırada ki siyasi kırılma 12 Mart 1971 muhtırası oldu. Bu defa önceki ihtilalde idam edilen üç kişiye karşılık bir başka üç kişi idam edildi.

Gördüğümüz üzere Türkiye siyasi tarihi kırılmalara gebe ilerlemektedir. Her dönem bir kırılma niteliğinde olabilen siyasi atmosferin kırılmalara gebe olmasının sebebi demokrasinin maalesef hala yeterli ölçütte siyasi tarihimizde bulunmamasıdır. Umarız ki önümüzdeki seçim, siyasi tarihimizdeki son kırılma anı olur ve demokrasinin egemenliği, hukukun üstünlüğü ülkemiz üzerindeki tek gölge olur.

Yazarın Diğer Yazıları