Türkiye, otomatik pilota nasıl bağlandı?
Rusya medyası, Genelkurmay Başkanlığının yalanlamasına rağmen Halepte Türk pilotlarının tutuklandığı iddiasını Şam, Türk pilotların tutuklandığını teyit etti başlıklı haberlerle sürdürüyor. Genelkurmay, gerçek dışı bir açıklama yapmayacağına göre, Halepte tutuklananlar kim? Bu soruya cevap verebilmek için, Libyada muhaliflere eğitim veren Türkleri hatırlamak gerekir. Libyalı muhalifleri eğiten emekli özel harekatçılar, büyük bir iş yapmış gibi televizyonlarda faaliyetlerini anlatmıştı. Şimdi ise Suriyeli isyancılar Türkiyeden her türlü desteği aldıklarını söylüyor. Tayyip Erdoğan da lojistik destek sağlıyoruz itirafında bulunmuştu. Esasen, Suriye ve Yemendeki isyancılara Türkiyeden silah gönderilmesi, Mısır ve Tunustaki ayaklanmaların desteklenmesi dahil bütün bu olaylar, 2005 yılında İstanbulda İslam Ülkeleri Sivil Toplum Kuruluşları toplantısı ile başladı. ***Sürdürülecek politikanın ne olduğunu, Arap Baharının temelleri İstanbulda atıldıktan iki yıl sonra 5 Ocak 2007de dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner açıkladı. Taner, Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır dedikten sonra Süreç, Balkanlar, Kafkaslar Orta Doğu ve bağlı olarak Orta Asyaye uzanarak gittikçe genişleyen bir alanda Türkiyenin merkezî pozisyon kazandığını/kazanacağını göstermektedir. Bu süreç içinde Türkiye, gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma, ya da bekle-gör-tavır al taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir sözleriyle, Türkiyenin yeni yönelimini ortaya koydu. Suriyenin bir Türk uçağını düşürmesine kadar varan süreç işte böyle başlatıldı. Nitekim, şehit pilotların yakınları, uçuşun MİT tarafından istendiğini öne sürerek, Müsteşar Hakan Fidan hakkında suç duyurusunda bulundu.. Aktif dış politika öyle bir hal aldı ki Ankaradaki 5. Büyükelçiler Konferansında, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Tarihin peşinden koşulmaz, ya içinde ya önünde koşulur. Bekleyelim, elimizdekini muhafaza edelim, onu o zaman değerlendirelim demek iradesizliktir. Küresel güçler biliyor ki, tarih artık Ankaradan gidiyor diye konuştu. Burada sorun şu ki, Türkiye, bölgedeki bütün politikasını, Büyük Orta Doğu Projesine uyum içinde ve ABDnin her talebini harfiyen yerine getirerek sürdürüyor. ***Mehmet Bican, Terörle Sınanmak kitabında, 1995 yılında, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin Fransa Dışişleri Bakanı Juppeyi kabulünden sonra yaptığı açıklamaları hatırlatıyor. Demirel, Juppenin, kendisine, Galiba sizin yanlışınız üniter devlet yapısından kaynaklanıyor dediğini söylüyor ve ilave ediyor: Avrupa, Türkiyenin yapamayacağı şeyleri istiyor. Bize, kendisini Kürt sayan insanlara azınlık hakkı verin, üniter devlet olayından vazgeçindiyorlar. Sonra mesele federasyona gelsin.. Daha sonra parçalanmaya.. Osmanlıdan 25 devlet çıkmış. İki tane çıkmamış. Biri Ermeni, diğeri Kürt devleti. PKKnın bizden istediği, ne Kürtçe televizyon, ne okul, ne dildir. Onun istediği bir tek şey vardır: Bayrak.. Fıratın doğusu meselesi ta Sevrden beri var Batının kafasında. Uzat kolunu keseceğimdiyor. Olur mu hiç. İşte MİT, bu gibi tarihi yaklaşımları, Emre Tanerin ağzından 20. yüzyılın ikinci yarısında kurulan iki kutuplu dünya düzeninin uzun süre devam etmeyeceği önceden öngörülebilir bir olgu olmakla birlikte, 1990 ve sonrasındaki sürece hazırlıksız yakalanılmıştır. Elbette bunun en önemli nedeni, sistem içindeki yapılanmaların ve analizlerin, statükocu yaklaşıma koyu bir muhafazakarlıkla sahip çıkmalarıdır diyerek eleştirmiş ve aktif dış politikanın işaret fişeğini yakmıştır. ***Peki Tayyip Erdoğanın buradaki rolü nedir? Graham Fuller, 1997 yılında Henri Barkey ile birlikte Kürt sorunu başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Raporda, sorunun çözümü için PKKya af getirilmesi ve örgütün siyasete girmesi gerektiği belirtiyordu. Raporda ayrıca ABDnin PKK sorununu çözmek için askerleri ikna ettiği, ancak sivil politik liderlerin çok zayıf olduğu ve Kürt sorununa girmeyi istemedikleri belirtilerek cesur bir lider aranıyor deniliyordu. Aranan o lider, 28 Şubat süreci ile düşürülen ve kayıp trilyon davası ile üzerine beton dökülen Erbakanın talebeleri arasından bulundu.. İşte, komşuları kendi içlerinde birbirine düşüren Amerikan güdümlü aktif dış politikanın, ayrıca PKK ve Barzani ile sürdürülen görüşmelerin hikayesi böyle gelişmiştir.. Kısacası Türkiye otomatik pilota bağlanmıştır, pilotsuz uçmaktadır...