Türkiye, Çin olur mu?

Son günlerin modası, Türkiye dünyanın yeni Çin’i.
Yıllarca Balkanları ve Orta Doğu’yu kendimize rakip gördük. Yıllarca hep aynı haberleri okuduk.
Orta Doğu ve Balkanların en büyük hastanesi, fabrikası ve daha yüzlercesi.
Hiçbir zaman Avrupa’nın en büyüğü demedik.
Kanuni döneminde Viyana kapılarından dönmemizin etkisi midir bilemem ama hiçbir zaman Avrupa ile yarışmadık.
Hep Orta Doğu ve Balkanlar bizim rekabet alanımız oldu.
Şimdi Türkiye üzerindeki bu kompleksi attı.
Artık Balkanlar ve Orta Doğu bizim için ne hedef ne rakip.
Yeni boy hedefimiz Çin!
Büyümede Çin’i yakalıyoruz, bal üretiminde Çin’i geçtik ve daha onlarca hatta yüzlerce Çin fantezisi.
Tek rakibimiz Çin, nasıl bir ülke?
Avrupa ve Amerika’da yaşanması imkansız şeyler, Çin’de yaşanıyor. Çocuk işçiler, kötü çalışma şartları, işçi ölümleri ve sosyal güvencesiz işçiler.
Bütün bunlara baktığımızda Çin’in bizim için gerçek rakip olduğunu görüyoruz. Elimizde kullandığımız İphone’de kaç işçinin kanı olduğunu biliyor musunuz? Amerikan elektronik şirketi Apple, bu alandaki en başarılı kuruluşlardan biri. Şirket, 2011 yılının son üç ayında 13 milyar dolar kâr ettiğini duyurdu. Apple, şık tasarımları ve kullanışlı ürünleriyle geniş bir hayran kitlesine sahip. Ancak, Apple’a eleştirel bir gözle bakanlara göre madalyonun bir de arka yüzü var.
Apple ürünlerinin çoğu Çin’de insanlık dışı koşullarda üretiliyor... Apple için taşeron üretim yapan en büyük şirketlerden biri olan Tayvan merkezli Foxconn, geçmişte de eleştirilere maruz kalmıştı. Bir milyondan fazla işçi çalıştıran Foxconn, dünyanın en büyük elektronik cihaz ve bilgisayar üreticileri arasında bulunuyor. Çin’deki Foxconn fabrikalarında en az 14 işçinin intihar ettiği, fabrikalarda çok sayıda kaza ve patlama meydana geldiği biliniyor.
Türkiye’ye bakın.
Çok değil daha birkaç ay önce onlarca inşaat işçisi lüks bir AVM (alış veriş merkezi) inşaatında naylon barakalarda yanarak öldü. Birkaç ay sonra açılacak bu alış veriş merkezi Çin’de bile yok.
Türkiye gerçekten de hızla Çin’e benzemeye başlıyor.
İşçi arayan şirket gazeteye ilan veriyor.
“Dolgun ücretle işçi aranıyor. Sigorta ve yemek.”
İlana bakar mısınız. Dolgun ücret nedir? Asgari ücret. Bu zaten zorunluluk değil mi? Zorunluluk ama bunu vermeyen de var.
Peki sigorta?
O işveren için en büyük lütuf...
Yemeğe gelince, sırtından para kazandığı insanların karnını Allah rızası için doyuruyor.
İşte Çin ile yarışımız böyle. Belki bu konularda Çin bizden bir adım daha önde ama çok değil birkaç yıla kadar yakalarız.
Bir de Çin’i geçtiğimiz konular var. O da devlet eliyle yaratılan çalışma şartları.
Özelleştirme adı altında yapılan talan sisteminden mağdur olan yüz binlerce işçi. Bunlara şeytanın bile aklına gelmeyecek A-B-C gibi statüler, hep devlet tarafından verildi.
Taşeronlaşma artık devletin vazgeçilmezi oldu.
Bir ülke düşünün; o ülkede devlet kendine çalışan işçileri taşerona satıyor, taşeron modern köle pazarı yaratıyor.
Alın size PTT! Binlerce çalışan taşeron elemanı. PTT dağıtım ihalesi her yıl bir şirkete veriliyor. Şirket asgari ücretle dağıtıcı topluyor. Karın tokluğuna köle pazarına dönüştü PTT.
Her gün karda kışta beklediğiniz o mektupları ve paketleri getiren postacılar, aslında devleti yönetenlerin yarattığı köleler.
Eskiden bir postacı bir semte 10 yıl bakardı. Herkesi tanır, adres eksik olsa bile o kişiyi bulurdu. Semt postacısı aileden biri gibiydi.
Ya şimdi? 3 ayda bir postacı değişiyor. Taşeron şirket, nasıl olsa dışarıda daha yüz binlerce işsiz var, diyerek yemek ve yol parası dahi vermeden postacı çalıştırıyor.
Şimdi soruyorum size:
Türkiye, Çin’i solladı mı sollamadı mı?

Yazarın Diğer Yazıları