"Türkiye bu kadar zavallı mı?" sorusu!

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Sözcü gazetesinden İsmail Saymaz'ın sorularını cevaplandırırken Çin'de geliştirilen ve Türkiye'nin 50 milyon doz sipariş ettiği korona virüs aşısının güvenilirliğiyle ilgili soru işaretleri konusunda "Türkiye bu kadar zavallı mı? Sonuçlarını bilmediğimiz aşıyı 83 milyona yapacağımızı mı düşünüyorsunuz? Türkiye bu kadar mı sorumsuz davranacak? Yurt dışında akredite olan Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumumuz ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü laboratuvarı var. Hangi aşı olursa olsun, akredite olan, uluslararası boyutta tanınan laboratuvarlarımızda incelemelerimizi yapmadıkça (aşılara) ne ruhsat veririz, ne vatandaşımıza kullandırırız. Kim olursa olsun, BioNTech dahil..." diye bilgi verdi.

Bakanın bu açıklaması önemlidir yalnız, güvensizlik sadece Türkiye'de yok. Bakınız, Brezilya, Türkiye'nin 50 milyon doz sipariş ettiği Çin aşısını, "yan etkileri" sebebiyle almaktan vazgeçtiklerini duyurdu.

***

"Türkiye bu kadar zavallı mı?" sorusuna gelince... Bu soru, Türkiye'nin bilgi teknolojisinin, aşıların güvenilirliğini test etmeye yeteceği anlamına geliyor. Öyleyse aşı üreten Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü neden kapatıldı?

Bu konuyu daha önce de inceledik. Türkiye'de bu güvensizlik, iktidarların, ekonominin hatta kültürün her alanında küresel şirketlerle işbirliği yapması ve onların taleplerini yerine getirmesinden kaynaklanıyor.

Şeker fabrikalarını Tillerson'un dayatmasıyla 15 gün içinde kim sattı savdı veya kapattırdı? Yeşilçam film sektörünü

ABD Başkanı'nın dayatmasıyla kim öldürdü? Cüneyt Arkın araştırmış ve açıklamıştı: Baba Bush, ilk görüşmelerinde Turgut Özal'dan Amerikan filmlerine her türlü sınırlamayı kaldırmasını istemiş, o da bu ricanın gereğini yerine getirmişti!

Türkiye, buğday, pancar gibi ürünlerde kendi kendine yetecek durumdaydı, ihracat potansiyeli de vardı. IMF, kredi musluklarının açılması için Türkiye'ye "15 gün içinde 15 yasa çıkarın" diye baskı yaptı. Milletvekilleri göz yaşartacak derecede fedakârlık göstererek "geceli gündüzlü" çalıştı ve yasaları çıkardı; buğday ve pancar tarımı sınırlandırıldı. Ekim yapmayan çiftçiye AB fonlarından gönderilen para dağıtıldı. Çiftçi, çalışmadan kazanmaya alıştırıldı! Ege'de zeytin ağaçları katlediliyor. Kaz dağları, Tokat, Ordu, Artvin ormanları yok ediliyor…

Bu politikalara mı güvenelim?

***

Kaldı ki, PİAR'ın, "Ocak 2019 Siyasi Gündem" araştırmasına göre "Yargıya güveniyor musunuz" sorusuna "güvenmiyorum" şeklinde cevap verenlerin oranı yüzde 62.8 idi... Yargıya güvenin bu kadar düştüğü bir ülkede bütün politikalar sorgulanmalıdır.

Türkiye, dış politikada, özellikle Suriye'de neden kendi bindiği dalı kesti? Kimin dayatmasıyla?

FETÖ'yü orduya, yargıya, emniyete, üniversitelere kim yerleştirdi?

Sağlık Bakanlığı kadroları da uzun süre bir tarikat tarafından kontrol edilmiştir. Şimdi ikinci bir tarikatın hâkimiyeti söz konusudur.

Güvensizlik, devleti ele geçirmeye azmetmiş ve dış istihbarat tarafından da yönlendirilen grupların, siyasiler tarafından desteklenmesinden kaynaklanıyor.

***

Katar'ın Türkiye'de yaptığı alımların arkasındaki sermayenin İngiltere olduğu yok sayılarak, "İslami sermaye diye Katar sermayesine karşı çıkıyorlar" denilmesi de güvensizliği artırıyor.

Kanal İstanbul güzergâhındaki alımlar da güvensizliği zirveye çıkarmıştır. Öyle ya kanalın güzergâhını başlangıçta sadece siz biliyorsunuz ve yandaşlarınıza haber vererek hat boyunca arazi kapatmalarını sağlıyorsunuz. Bir yatıran on alıyor, yüz de alabilir. Ülkede bütün belli başlı ihaleler beş müteahhide veriliyor ve bunların vergi borçları affediliyor… Böyle bir ekonomik yapıya güven duyulabilir mi?

Bu itibarla, "Türkiye bu kadar zavallı mı?" sorusu yerine "Türkiye'yi bu zavallı politikalara kim mahkûm etti?" diye sormak lâzım.

Yazarın Diğer Yazıları