Türk olmak ve deli olmak!
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu’nun eski eşbaşkanı Joost Lagendijk, Habertürk’ten Elif Key’in “Türkiye’de sabah tutuklamalarla kalkıyoruz, öğlen ülkenin bir yerinde deprem dahi olsa gece dizileri konuşuyoruz. Sizce Türk olmak ne kadar kolay ne kadar zor?” şeklindeki sorusuna “Siz her gün bir sürü topun peşinden koşmak zorundasınız. Herhalde Türk olsaydım delirirdim. Bir sürü konu çözümsüz bırakılıyor. Sonrasında hasara bakılmıyor. Ülkenin nereye gittiği, nasıl bir polarizasyondan geçtiği görülmüyor” diye cevap verdi.
Lagendijk’in polarizasyondan kastı, bahsedilen olayların toplumda meydana getirdiği kutuplaşmalar veya yansımalar olsa gerek. Lagendijk’in diğer sözleri önemli değil. Çok yanlış değerlendirmeler yapmış ama “Türk olsam delirirdim” sözü ile durumun fotoğrafını çekmiş.
***
Türkiye’ye kendi mensubiyetlerimizden, şartlanmışlıklarımızdan, önyargılarımızdan uzaklaşarak, yukarıdan bakacak olursak, saçma sapan işler döndüğünü, olayları Türk aklıyla izah etmenin mümkün olmadığını hepimiz görürüz.
Gerçi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da MİT üzerinde kopan fırtına konusunda, “Akılla izah edemiyorum” dedi ama, zaten kendisi de bu akıl dışı sürecin oyuncularından biridir.
İktidarı din istismarı ile ele geçiren bir parti, ABD ve Brüksel’in şefaatine sığınarak, Ankara’yı çökertmeye çalışıyor! Bunu yapabilmek için de kendi devletinin kurumlarını bir bir ele geçiriyor, saldırılarını artırarak devam ettiriyor. Bu arada, ittifak yaptığı yine yabancı destekli, başlangıçta Amerikalıların şimdi ise İngilizlerin güdümüne girmiş güç odaklarından biri, kazan çömlek patlatıyor ve yargı ile polisi, iktidara karşı kullanmaya kalkışıyor. Derhal onun da faturası kesiliyor. Ama savaş bitmiyor. Bu daha başlangıç..
***
Fakat ortada garip bir durum var. MİT üzerinden soruşturulmak istenen iktidar, gerçekten de terör örgütü ile özerklik pazarlığı yapmış ve anlaşmıştı. Hatta, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı sıfatı ile Hakan Fidan ve MİT Müsteşar Yardımcısı sıfatı ile Afet Güneş’i, Başbakan adına PKK terör örgütü ile masaya oturtan koordinatör ülke temsilcisi, “Sizi buraya biz getirdik, Abdullah Öcalan’ın talepleri TBMM’de görüşülecektir” dayatmasında bulunmuştu. İşte Anayasa uzlaşma komisyonu bunun için kuruldu!
Bütün bunlar, öyle “istihbarat görevi” denilerek geçiştirilecek konular değildir. Söz konusu görevliler, ABD’nin organize ettiği bu toplantıda, Türkiye’nin üniter yapısının değiştirilmesi pazarlığında bulunduğu gibi, terör örgütü temsilcisine yönelik olarak “Metropolleri patlayıcılarla doldurdunuz” diyor!
Şimdi bu durumun normal akılla, mantıkla izahı yapılamaz elbette. Büyük bir milletin bugün yaşamakta olan halk yığınları, kendi varlığını sona erdirecek bu süreci, kredi kartı veya konut-taşıt kredisi borçlusu olduğu için seyrediyor. Meseleyi bütün açıklığıyla anlatanları dinlemek bile istemiyor. Çünkü bu mesele ile yüzleşirse verdiği oyla ülkeyi bu utanç verici duruma düşürenin bizzat kendisi olduğunu biliyor.
***
Texe Mars, “Dark Majesty” kitabında bu suskunluğun sebebini “Çok sarsıcı ve rahatlarını kaçırıcı olabileceğinden, gerçekle yüzleşmek istemiyorlar. İsteseler bile, liderleri, politik ve ekonomik sistemleri, idealize edilen değerler hakkındaki gerçekleri öğrendiklerinde daha sarsıcı bir açmazla karşı karşıya kalma riski olduğunu da biliyorlar” diye açıklamış, çözüm olarak da Soljenitsin’in sözünü hatırlatmıştı: “Cesur bir insanın atacağı en basit adım, bir yalanın parçası olmamaktır. Gerçeğin bir kelimesi bile tüm dünyaya bedeldir...”
Biz, halkın, kaçmaya çalıştığı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacağını biliyoruz. Onun için devamlı uyarıyoruz. Herkes yaptığımız işin delice olduğunu düşünüyor. İyi de Türkiye’nin içinde bulunduğu durum akıllı Türklerin işi mi? Türkiye’nin yönetiminde Amerikan aklı var, İngiliz aklı var, İsrail aklı var. Türk’ün aklı bakalım ne zaman yerine gelecek?