Türk milletinin dikkatine
Türk Milletine, Türklüğe, Atatürk’e, Türk Milli değerlerine ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine olan saldırılara her gün bir yenisi daha eklenmekte, bu saldırılara karşı Türk Milletinin tepkisinin sınırlı kalmasına bir türlü akıl erdirilememektedir. Hal böyle olunca bu değerlere karşı husumeti olanlar daha da cesaret kazanmakta ve saldırılar çığ gibi büyümektedir.
Bu değerlerin korunmasını Türk Milletiyle birlikte sağlayabilecek olan anayasal kurumlar üzerine de vesayet konulduğu düşünüldüğünden, değerler savunmasız kalmakta, dolayısıyla Cumhuriyetin ilkeleri de tahribata uğramaktadır. “İrtica” ve “bölücülük” , kullanılması sakıncalı kelimeler haline getirilmiş olsa da gittikçe tehdit olmaktan çıkarak ülkenin yaşam tarzı haline gelmektedir.
***
Özellikle milli heyecanı yüksek tutucu özelliğe sahip milli bayramların ve günlerin kutlanmasına getirilen kısıtlamalar, bu günlerde devlet büyüklerinin Anıtkabir ve diğer yerlerdeki resmi törenlere çeşitli mazeretlere istinaden katılmamaları dikkat çekmektedir.
Bir dernek tarafından son günlerde gündeme getirilen, okullarda okutulan “Andımız” ın kaldırılması yolundaki isteği ve yerine alternatif gençliğe hitabe hazırlayarak açıklamaları, bu konulardaki üzüntümüze bir yenisini daha katmıştır. Özel okullardaki Atatürk köşeleri ve içindekilerin de zorunlu olmaktan çıkarılması bir eksiklik yaratmıştır. Bir yetkili tarafından, gerçeğe uymamasına rağmen, son Osmanlı Padişahı Vahdeddin’in vatan haini olmadığına ilişkin ifadesi ve bunun doğru olduğunu söyleyerek tarih kitaplarının değiştirilmesi gerektiği şeklindeki davranışının da maksatlı olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüşümüne katkı sağlamak için yapıldığı değerlendirilmektedir.
Gerek yetkililerin, gerekse dönüşüme destek verenlerin, Türklüğün hangi anlamlarda kullanıldığını bilmelerine rağmen ısrarla, “Türk”, “Türk Milleti” gibi kelimelerinden özenle kaçınmaları da manidardır.
***
Özellikle Soğuk Savaş döneminden sonra, yakın zamana kadar, dünyadaki aslı, geçmişi ve mevcut durumu Türk olan cumhuriyetlerle yakın ilişkiler kurarak onlarla kaynaşmayı ve akraba devletler oluşturarak bir Türk Birliği yaratmayı hedeflemişken, onu bir tarafa bırakıp kendimizin, gerek ülke vatandaşı olarak, gerekse millet olarak kimliğimizden uzaklaşmaya başlamamız tehlike yaratmaya başlamıştır.
Kimse dünyaya siparişle gelmemektedir. Herkesin değişik etnik kimliklere mensup olması doğaldır. Ancak her milletin ve mensup olunan milletin her bir ferdinin de ulusal ve uluslararası ortamda bir kimliği vardır. Türkiye Cumhuriyetini kuran ahaliye “Türk Milleti” ve bu Türk Milletinin fertlerine de “Türk” denmiştir. Her gün karşımıza çıkan dünya haberlerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından, etnik kimliğine bakılmaksızın, “Türk” diye bahsedilmektedir. Türk hem bir ırkın, hem de mensup olduğumuz milletin adıdır.
***
Süregelen anayasa çalışmalarında, “Barış Süreci” olarak adlandırılan faaliyetlerde, idari ve kamusal platformlarda ve günlük yaşantımızda Türkiye Cumhuriyeti (T.C.), Türk Milleti, Türk Vatandaşı ve Türk kelimelerinin kullanılmasından, bilerek kaçınıldığı görülmektedir. “Türk” yerine hiç uygun olmamasına ve yabancı dilde de karşılığı olmamasına rağmen, coğrafi tanım olan “Türkiye” veya “Türkiyeli” kelimeleri kullanılmaktadır. Bu durumun sürekli ve yaygın olarak gündemde tutulmasıyla alışkanlık yaratılmaya çalışılmaktadır. Yanlış bir yol ve anlayış olmasına rağmen, birilerini memnun etmek için Türk Milleti küstürülmektedir.
Bu gelişmelere dikkat edilmesi, dönüşümü güçlendirmek için kabul ettirilmeye çalışılan bu resmi ve fiili duruma müsaade ve müsamaha edilmemesi, Türk Milleti açısından hayati öneme haizdir. Türk Milletinin dikkatine sunulur.