Türk Milletinin bağışıklık sistemi çökerse!
İnsanın, çeşitli mikroplara karşı direnç göstererek onu hastalıklardan koruyan bir bağışıklık sistemi vardır. Sistem zayıflarsa insanlar hastalanır, hastalık ölümcül değilse tedavi olarak iyileşebilir. Hastalık ölümcül ise yaşam, tedavi ile bir müddet daha uzayabilir. Ancak bağışıklık sistemi çökerse kurtuluşu yoktur.
Aynı insanlar gibi milletlerin de, kendilerini, ülkelerini, devletlerini, bayraklarını ve değerlerini korumak için de bir bağışıklık sistemi bulunmaktadır. Türk Milletinin bağışıklık sistemi de, tarihinden, kültüründen, geleneklerinden, kendi kutsal değerlerine olan ve aşka dönüşen sevgisi ve bağlılığından kaynaklanan duygulara dayanır.
Özellikle son yıllarda, Türk Milleti ve Devleti, varlığını, bütünlüğünü, ulus-devlet ve üniter-devlet anlayışını ve kutsal değerlerini ortadan kaldırmaya yönelik, dışarıdan ve içeriden yürütülen, bir seri saldırılarla karşı karşıya kalmış durumdadır. Bölücü terör bu saldırılardan biridir. Ancak ondan çok daha tehlikeli olan bölücü dış ve iç siyaset, gittikçe etkisini artırmakta, eylem ve söylemleri ile milletin bağışıklık sistemini zorlamaktadır.
Ülkemiz, bir numaralı tehdidi durumuna gelen Kürtçülük konusunda, hemen her gün, dışarıdan ve içeriden gelen yoğun bir propagandaya maruz kalmaktadır. İşte size geçtiğimiz hafta karşılaştığımız olumsuzluklardan birkaç örnek.
ABD’deki düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsünde, “Türkiye’nin Kürt Sorunu: Yeni fırsat ve zorluklar” başlıklı konferans düzenlenmiştir. Bu konferansta herkesin yakından bildiği Henri Barkey’in “Kürt sorunu”nun çözümünün 10-20 yıl alabileceğini, bu sürecin Türkiye için dönüştürücü olduğunu, Kürtlerin mücadeleyi silahlı alandan politik alana kaydırdığını, Kürtlerin Türkiye’de idari ve siyasi sisteme alternatif bir sistem kurma girişiminde olduğunu, ’Pandora’nın Kutusu’nun açıldığını, artık geri dönüşün olmadığını, seçimlerden sonra yeni anayasa ile “Kürt sorunu” na çözüm getirilebileceğini beyan etmesi dikkat çekmiştir.
Aynı konferansta uzman Ömer Taşpınar’ın da, ABD, AB, İsrail gibi konuların “Kürt sorunu” ile bağlantılı olduğu, artık sorunun PKK’dan Kürt milliyetçiliğine dönüştüğü, cinin kutudan çıktığı ve Kürtlerin beklentilerinin arttığını söylemesi de bu konuları teyit etmiştir. ABD, AB veya Avrupa ülkeleri kaynaklı buna benzer birçok söylemlere ve bu paralelde eylemlere rastlanmaktadır.
KDP’nin Erbil’de yapılan 13. Kongresindeki konuşmalar ise ibret vericidir. Kuzeydeki yönetimin lideri Barzani, Kürtlerin bir bütün olduğundan söz ederek “Birleşik Kürdistan” konusunu gündeme getirmiş, Kerkük’ün Kürdistan toprağı olmasının tartışılamaz olduğunu söylemiş, ihtilaflı bölgelerin ise kendilerine ait olmasının uygun olacağını ifade etmiş, “kendi kaderlerini tayin” haklarının olduğunu açıkça beyan etmiştir.
İşin en acı yanı da, bu sözlerin ifade edildiği Erbil’deki toplantıya, Türk diplomatların ve Türkiye’den giden parlamenterlerin de katılması, hatta parlamenterlerin, Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkilerden ve ekonomik entegrasyondan bahseden ifadelerde bulunması, bütün bu söylemlerin görmemezlikten gelinmesi olmuştur.
Yurt içindeki bölücü propaganda faaliyetleri ise içler acısı durumdadır. Gerekli duyarlılık ve tepki gösterilmemektedir. Sanki kabullenilmiş gibi hareket edilmektedir. Başta TBMM olmak üzere anayasal kurumlar sessizdir.
Türk Milletine karşı ve ayrı bir millet yaratmaya yönelik bu bölücü propaganda, yandaş medya tarafından doğrudan, tarafsız olduklarını beyan eden medya tarafından da, tarafsızlık ilkesi anlayışı ile dolaylı olarak desteklenmektedir.
Toplum Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüşümüne alıştırılmaya çalışılmaktadır. Dönüşüm, Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesi demektir. Hâlâ tehlikenin farkında olmayan, duyarsızlık içinde geniş bir kitle bulunmaktadır. Duyarlı olanların bir kısmı da, nemelazımcılık, imkânsızlık, korku veya benzeri sebeplerle sinmiş durumdadır.
Türk Milletinin bağışıklık sistemi bu yoğun propaganda karşısında hasar görmüştür. Umarım hasar büyük değildir ve tamir edilerek yeniden tehlikelere karşı koyabilecek duruma gelir. Ancak en büyük tehlike bağışıklık sisteminin çökmesi olacaktır. Aman dikkat!