'Türk milleti' diyebilenlerin dikkatine!
Türkiye’de, önemli olmasına rağmen gündemi fazla meşgul etmeyen, tartışılmayan, dikkatlerden kaçırılan, fakat sıklıkla dile getirilerek de toplumda alışkanlık yaratılmaya çalışılan söylemlere rastlanmaktadır. Birkaç örnekle durumun ciddiyetini dikkatlerinize sunmak istiyorum.
***
Bölücülük ve terör örgütü yandaşlığı, etnik temelde politika üreten siyasi partinin yanında, hem iktidar, hem de muhalefet partisi içinde kendisini Türk Milleti içinde göremeyen ve etnik aidiyetini ön planda tutan bazı milletvekilleri tarafından da dile getirilmektedir.
Bu kapsamda, 1999’da terörün gündemden düşmesinin, PKK terör örgütünün askeri alanda mağlup edilmesinden ve bölücü başının da yakalanarak tecrit edilmesinden değil, bölücü başının talimatıyla PKK terör örgütünün Irak’ın kuzeyine çekilmesinden kaynaklandığı ifade edilmektedir. Böylece örgütün her zaman güçlü olduğu kanaati oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Ayrıca PKK’nın kendisini çözüm dışında kaldığını hissettiği, bu nedenle örgütün kamu yatırımlarını sabote ettiği söylenmekte ve çözüm sürecine PKK’nın da dahil edilerek, ona da bir çözüm sunulması gerektiği belirtilmektedir. Bu söylemlerle PKK terör örgütünün (sözde) gücü ve önemi ortaya konmakta, bu yolla propagandası yapılmaktadır.
Bir başka milletvekili de, PKK’nın istekleriyle Kürtlerin isteklerinin bir kısmının örtüştüğünü, tamamının örtüşmediğini beyanla, özellikle yeni anayasada, anadilde eğitim, kimlik tanımı ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle (sözde) Kürt sorununun çözümlenebileceğini ifade etmektedir. PKK’nın bunlara ilave olarak, bölücü başının şartlarının iyileştirilmesini, genel affı ve özerkliği talep ettiğini söylemekte, bu yöntemle topluma ölümü gösterip, sıtmaya razı etmeye çalışmaktadır. Bunlar ve benzerleri, etnik temelde siyaset yapan partinin değil, parlamentodaki diğer bazı siyasi parti mensuplarının söylemleridir. Sadece partileri farklıdır. Bunların tamamı, sonuçta ayrı bir millet yaratmayı hedeflemektedirler.
***
Etnik temeldeki siyasi parti de, Kürt halkının özgür bir yaşama sahip olmadığını, bölgede isyan halinde olduğunu söylemektedir. Özgürlükler sağlanmadan, onurlu ve eşit bir yaşam kazanılmadan, bu isyanın durdurulmasının mümkün olmadığını beyan etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, bölücülerin bazı olayları istismar ederek anarşi yaratmak maksadıyla yapabilecekleri girişimlere karşı aldığı tedbirleri de, işkence olarak nitelendirmektedir. Bu durumu da Suriye’yle mukayese etmektedir. Devlet, Suriye’de nasıl özgürlük ve adalet istiyorsa, isyanın durmasının tek koşulunun demokrasinin gelmesi olduğunu söylüyorsa, aynı şeyin Türkiye için de geçerli olduğunu belirtmektedir. Suriye’deki muhalif hareketle kendilerinin ve PKK’nın mücadelesini bir tutmaktadır. Bu siyasi parti şimdi de, terörle müzakere sürecinin yeniden başlamasını, protokollerin uygulanmasını, liderlerinin tecritten kurtarılmasını talep etmektedir.
Ortaya konan etnik temeldeki bu bölücülük işbirliği gözden kaçırılmamalıdır. Bu girişimleri demokrasi olarak nitelendirmek yanlıştır. Her ülke varlığını ve bütünlüğünü koruma hakkına ve hukukuna sahiptir. Siyasi rant beklentileri, ülke varlığının, bütünlüğünün ve güvenliğinin önüne geçemez. İster iç, ister dış hangi etkiyle olursa bu konuda taviz verilemez.
***
Yeni anayasada öngörülen özgürlük ve demokrasi söylemlerinin arkasındaki tuzaklara da dikkat edilmesi gerekmektedir. Bazılarının, yeni anayasanın tamamen Kürt sorununu halletmek için yapıldığını ifade etmesi manidardır.
Türkiye Cumhuriyeti, milli mücadele sonucunda “Kuruluş Felsefesi” esasına göre kurulmuştur. Bu felsefe değişmez ve değiştirilemez. Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden inşa etme ve dönüştürme yaklaşımları ve çok uluslu devlete geçiş düşünceleri kabul edilemez. Dünyadaki değişimlere, hassasiyetler göz önünde tutularak uyum göstermek başka, dönüşüm düşüncesi başkadır. Anayasa yazımında mutabakatın esas olduğu, ancak mutabık kalınmayan hususların da bulunacağı ve bunların referanduma sunulacağı yaklaşımı tehlikelerle doludur. Son anayasa referandumunda, yargıyla ilgili maddelerin, diğerlerinin içinde kamufle edilerek ve propaganda esnasında hamaset yapılarak kabulüne imkân yaratıldığı unutulmamalıdır.
***
Açıklamaya çalıştığım bu gerçekler dikkatlerden kaçırılmaya çalışılmaktadır. Türk Milleti’nin bu gerçekleri görmesinin ve tavrını ona göre belirlemesinin önemi büyüktür. “Türk” kelimesini ifade etmekten kaçınanların, Türkiye’yi yeniden inşa etme düşüncesinde olanların ve “Türk Milleti” diyemeyenlerin sözleri ihtiyatla karşılanmalı ve hassasiyetle değerlendirilmelidir. “Türk Milleti” diyebilenlerin dikkatine sunulur.