Tüketici haksızlığı
Burası Türkiye!
Burada her şey olur.
Hakkınız gaspedilir, zarar edersiniz, bozuk ürün alırsınız üstüne dövülürsünüz.
Eğer tüketiciyseniz hakkınızı arayamazsınız.
Çünkü burası Türkiye’dir.
Sanayi Bakanlığı’nın bir reklamı çıkıyor: Sizi yasalar korur!
Hayır sizi yasalar koruyamaz Türkiye’de.
Hele aldığınız ürün çok uluslu bir şirketin ise mümkün değil.
Çaresiz kaderinize razı olursunuz.
Dua edin bir de sizi dövmüyorlar. Onun için oturun oturduğunuz yerde.
Bilinçli tüketici diye bir olay yok!
Türkiye’de tek model tüketici var. O da çaresiz tüketici.
İster savcı olun, ister gazeteci..
Bir tüketici olarak çaresizsinizdir.
Savcı Bey’in ayıplı pantolon davası halen sürüyor.
Büyük bir ihtimalle savcı Bey’in ömrü yeni pantolon almaya yetmeyecek. Belki çocukları dava kazanılırsa varis olarak o pantolonu alacaklar.
İnternette tüketici sorunları ile ilgili bir araştırma yaptım.
Dikkatimi çeken yüzde 90 şikayet çok uluslu şirketlere..
Kendi ülkelerinde kedi olan bu şirketler, acı ama Türkiye’ye gelince kaplan kesiliyorlar.
Sanayi Bakanlığı’nın Türketici Yasaları o kadar rahat çiğneniyor ki!
Türketici çaresiz kaderine razı oluyor.
Ya da dava açıyorsun. Zamanın, paran ve sabrın varsa..
100 YTL’lik bir ürün için bin YTL ver avukat tut ve dava aç. Bilmem kaç sene sürecek bir dava için...
Dedim ya tüketici olarak ister savcı ister gazeteci ol fark etmiyor diye.
İşte bir tüketici olarak mağdur olanlardanım.
Çaresiz kaderine boyun eğen, kendine kızan bazen aldığı ürünü bu çaresizlikten sinirlenip kırmak isteyenlerdenim.
Bir gazeteci için bilgisayar çok önemlidir.
Her işini o bilgisayarı ile yapar.
Ben de tabiri caiz ise hayatını bilgisayardan kazanan biriyim.
Dizüstü bilgisayarım her şeyim.
O çılgın kampanyaların rüzgârına kapılıp bir tane de ben aldım.
15 ay taksit gibi dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir kampanya ile aldım ama bugünkü aklım ya da yaşadıklarım olsa alırmıydım?
HP dünya markası bir şirket. Tabii ki çokuluslu bir şirket.
Almanya ve İngiltere’de bu şirketin tüketici haklarına ne kadar önem verdiğini kendi gözlerimle gördüm.
Bu, HP’yi tercih etmemdeki en büyük etken oldu.
Sonra yaşadıklarım tıpkı aldığı pantolonu 1 hafta sonra dizden dilim dilim ayrılan savcı beyin durumuna düştüm.
Kendi kendine kapanan bu bilgisayarı servisine götürdüm.
Bir hafta, iki hafta derken 3 hafta geçti haber yok.
Yurtdışından parça bekleniyor. Sonra 30 iş gününün dolmasına 2 gün kala bilgisayarımın hazır olduğunu bildirdiler. Dikkatinizi çekerim 30 iş günü sonunda yasal olarak yeni bir bilgisayar vermek zorundalar.
Bilgisayarımın ana kartı değişti. Bir iki ay kullandım bilgisayarda yine aynı sorun. Tekrar servise verdim. Yine 30 iş gününe az kala hazır oldu. Ana kart bir kez daha değişmiş.
Aradan geçen 20 gün ve yine aynı arıza...
Tam yasal olarak yeni bir bilgisayar almayı hak kazandım diye düşünürken, HP, “incelememiz lazım” diyor.
15 gün inceledikten sonra yeni talepte bulunmaya başladığımda “Bunun fanı arızalıymış” deyip yasal süreci noktaladı.
Bu noktadan sonra benim yapabileceğim hiçbir şey yok.
Şimdi bilgisayar 1.50 centlik bir fan bekliyor. Bu fan büyük bir ihtimalle 30 iş günlük yasal sürenin dolmasına 2 gün kala gelecek.
İnternette bir araştırma yaptım. Google’a “HP servis” yazdığımda benim durumuma düşen o kadar insan gördüm ki. Türk insanının ne kadar şanssız olduğunu bir kez daha iyi anladım,
Şimdi 3 kez bozulan o dizüstünü nasıl hazmedeceğimi düşünüyorum. Alıp HP satıcısının ya da servisinin önünde yakayım mı yoksa “Allaha şükür, bundan daha kötüsü de başıma gelebilirdi” deyip, ya sabır mı çekeyim.