TSK’yı kim savunacak?
Terör bir vasıtadır. Can yaktığı için dikkat çekmekte ve gündem oluşturmaktadır. Türkiye’de esas olan bölücülük/Kürtçülüktür. Bu hareket Kandil, PKK, KCK, İmralı, DTK ve BDP tarafından koordineli bir şekilde yürütülmektedir. Başta ABD olmak üzere Batı tarafından desteklenmektedir. Bölücü siyaset yapmaya demokrasi, özgürlükler ve insan hakları şemsiyesi altında müsamaha ve müsaade edilmekte, ülkenin varlığı, bütünlüğü ve güvenliği, bu değerlere kurban verilmektedir.
PKK’nın amacı Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde bağımsız bir Kürdistan kurmak, bölücülük/Kürtçülüğün nihai hedefi olan “Birleşik Kürdistan” ın kuzeydeki ayağını oluşturmaktır. Ancak 1999 yılına gelindiğinde askeri alanda mağlubiyete uğramış, elebaşının da yakalanmasıyla doğrudan askeri güç kullanarak bunu başaramayacağını anlamıştır. Bu sefer strateji değiştirerek kademeli olarak bu hedefe varmayı planlamıştır. Bölücüler, siyaset ve sivil toplum faaliyetlerini ön plana çıkarmış, bunu terörle desteklemişlerdir.
Geldiğimiz aşamada “Demokratik özerklik” gündemdedir. Ayrı ek bir bayrak, ayrı meclis, ayrı yönetim, ayrı savunma gücü, ayrı eğitim sistemi ile ana dilde eğitim, ikili hukuk sistemi söz konusudur. Yeni anayasanın Türksüz, Atatürksüz, Türk Milletsiz düzenlenmesini, değişmez maddelerin değiştirilmesini esas alan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini tanımayan, ulus devlet ve üniter devlet yapısını bozan bir anlayışta yapılması talep edilmektedir.
2002 yılına kadar yapılan görüşmelerde, terörist başı yargılandığından ve idam nedeniyle ölüm korkusu taşıdığından dolayı ondan istihbarat elde etmek ve PKK’yı etkisizleştirmek için istifade edilmiş, o da ölüm kaygısı ile bazı bilgiler vermiş olabilir. Ancak bu tarihten sonra can güvenliği sağlanmış terörist başıyla görüşme yapılması, müzakere edilmesi, avukatları vasıtasıyla mesajlar iletmesine imkân tanınması, devlet tarafından muhatap alınması ve ondan medet umulması, zayıflık alametidir. Kabul edilemez.
Bölücülükle mücadelede, daha önce olduğu gibi, terör örgütü askeri alanda tam bir yenilgiye uğratılmalı, terörden güç alma ümitleri yok edilmelidir. Komşu topraklarda barınan teröristler için bu ülkelere gerektiğinde ültimatom verilmeli, sınır ötesi operasyonlardan “Başkaları ne der?” diye imtina edilmemelidir. Bölücü olan siyasi, sivil toplum örgütü ve her türlü propaganda faaliyetleri hukuki olarak süratle men edilmelidir. Medya ve medyada boy gösteren bölücüler ve devlet karşıtlarının ülkenin varlığı, bütünlüğü ve güvenliği aleyhindeki faaliyetleri kontrol altına alınmalıdır. Devlet, egemenlik haklarını kullanmalı, devlet olmanın gereklerini yapmalıdır.
Bölücüler isteklerinin kabul edilmesi için terörü bir vasıta olarak kullanmaya devam edeceklerdir. Geçen hafta vahim bir terör saldırısı gerçekleştirilmiş ve 13 askerimiz bu saldırıda şehit olmuştur. Önceki olaylarda olduğu gibi yine TSK suçlanmıştır. Devlet ve TSK karşıtları fırsatı değerlendirip, TSK’yı itibarsızlaştırmak, milletin gözünden düşürmek ve onu etkisiz hale getirmek için ellerinden geleni yapmışlar, bölücülük/Kürtçülük yapanların ekmeğine yağ sürmüşlerdir.
Mücadelenin tabiatında şehit olmak da vardır. Kasıt olmamak kaydıyla hata da mümkündür. Ancak mücadele edenlerin hangi şartlar altında olduğunu o durumu yaşamadan bilemezsiniz. TSK’daki komutanların tutuklanması camiada son derece üzüntü yaratmıştır. Ancak bu durum vatan savunmasında moral bozucu bir etken olarak algılanmamalıdır. TSK, “mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır” anlayışı ile görev yapar. Terörle mücadelede 1990’lı yıllardaki gibi tam bir siyasi kararlılık, siyasi ve hukuki destek şarttır. Güvenlik güçlerinin, mücadeledeki motivasyonunu olumsuz etkileyecek tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
Çeşitli kurum ve kuruluşların mensupları gözaltına alındığında veya tutuklandığında o kurumlar, hatta şike olayında görüldüğü üzere taraftarlar, onları savunmakta ve haklı olarak arkasında durmaktadır. Ancak TSK mensupları tutuklanırsa ve kurum olarak suçlanırsa, bırakın arka durmayı, bu durum istismar edilerek onu itibarsızlaştırmak için fırsat olarak kullanılmaktadır. Bir keresinde internetten “anlayamıyoruz” diye bir açıklama yapıldığında, “demokrasi var beyanda bulunamazsın” diye karşı çıkılmıştır. Demokrasi, TSK’nın yıpratılmasının ve ülkenin bölünmesinin bir vasıtası olarak kullanılır mı? Kimin neyi, ne maksatla yaptığını herkes biliyor. Ama nedense kimse ses çıkarmıyor.