TSK'ya ve MİT'e kumpas kuran siyasiler ne olacak?
FETÖ'nün uydurduğu, AKP iktidarının özel savcılar atamak suretiyle tam destek verdiği, "Ergenekon Silâhlı Terör Örgütü Davası"nın, duruşmaları 20 Ekim 2008'de başlamış 5 Ağustos 2013'te mahkûmiyet kararlarıyla sona ermişti.
Gerekçeli karar ise 2014'te yazılmış ve şu hüküm verilmişti:
"Bu yargılama sonunda, Ergenekon diye bir örgüt olduğu, bu silahlı terör örgütünün bir derin devlet yani Gladyo/Kontrgerilla yapılanmasına karşılık geldiği ve esas olarak Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yasadışı olarak oluşturulup faaliyet gösterdiği, mensupları arasında asker-sivil toplumun her kesim ve statüsünden insanların bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Mahkememizde karara bağlanan davada, Ergenekon Terör Örgütü' nün özellikle Bülent Ecevit başbakanlığındaki 57. Hükümeti ve Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlıklarındaki 58. ve 59. hükümetleri hedef alan faaliyetlerini yoğunlaştırdığı anlaşılmaktadır."
***
FETÖ, MİT Başkanı'nı tutuklamaya kalkıştı, engellendi… 17-25 Aralık soruşturmasında ise Rıza Zarrab'ın verdiği iddia olunan ve ses kayıtlarıyla, ele geçen nakit dövizlerle de delillendirilen rüşvetler üzerinden, dört bakana suçüstü yapıldı, başbakanın oğluna hatta başbakana operasyon düzenlenecekken, buna karşı de tedbir alındı. Bu tarihten itibaren, FETÖ'ye karşı operasyonlar da başladı. Dört bakan hakkında ise soruşturmaya izin verilmedi, paralar da iade edildi!
FETÖ, 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulununca Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda yeniden yargılanma yapıldı. Ergenekon davasında verilen kararın gerekçesi önceki gün açıklandı.
Gerekçeli kararda, Ergenekon diye bir örgütlenmenin olmadığı, Yargıtay tarafından bozulan hükümde örgütün varlığı yönünde kullanılan bazı delillerin CMK 134. maddesine aykırı olarak toplandıklarından hükme esas alınamayacağı kaydedildi.
Mahkeme "delil yetersizliğinden" beraat kararı verilmesini açıklarken şu ifadeyi kullandı:
"FETÖ, amacına ulaşabilmek için de her türlü yöntemi mübah görmektedir. Bu manada bazı sanıklar ve müdafiilerinin aramalarda ele geçen suç unsurlarını da FETÖ/PDY üyesi kolluk mensuplarının yerleştirmiş olacakları iddiaları bir kenara atılamaz ise de bu konuda açıkça bir olayda delil uydurulduğu ispatlanmadıkça o olayla ilgili hükümde zorunlu olarak delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesi sonucuna varılmaktadır."
Oysa delillerin tamamının uydurma ve kurgu olduğu, yargılamalar sırasında, sanıklar ve avukatları tarafından defalarca ispatlanmıştı.
Mahkeme buna rağmen gerekçeli kararda, "Soruşturmaların tamamının ortada hiç bir şey yokken ortaya atılmış tamamen uydurulmuş delillere dayandığına dair de elde somut deliller yoktur" ifadesini kullandı.
***
Mahkeme, bu kararı verirken, delillerin uydurma olup olmadığına kanaat getirmemiş. Öyleyse bu durumda karar verilebilir mi? Mahkemenin, delillerin incelemesini yaptırması ve bu konuyu açıklığa kavuşturması gerekmez miydi?
"Delil vardır denilemez ama delil yoktur da denilemez" diye özetlenebilecek ifadelerin bir ağır ceza mahkemesinin gerekçeli kararında bulunması, hukuk mantığıyla da ceza yargılama usulleriyle de bağdaşmaz.
Zira delil uyduran polisler, gazeteciler, savcılar ve uydurma olduğu anlaşılan sahte delillere dayanarak karar veren hâkimler ve onlara "bir savcı bulun, delillendirin" diyen siyasi irade temsilcileri hakkında suç duyurusunda bulunmak gerekirdi!
Mahkeme, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, Milli İstihbarat Teşkilatı'na ve ülkenin yetiştirdiği aydınlara, delil uydurarak kumpas kurmak suçunu işleyenler hakkında suç duyurusunda bulunmaya mecburdu. Fakat bu yönde bir karar vermek, iktidar partisini zor durumda bırakırdı!
Gerekçeli karar, bu sebeplerle hukuk aykırıdır... Bu karar yargı bağımsızlığına bir gölge daha düşürmüştür.