Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

TSK’daki istifaların ardından

TSK üzerindeki psikolojik operasyon uzun bir süredir devam etmektedir. Çeşitli konular ileri sürülerek itibarsızlaştırmak ve etkinliğini zayıflatmak amacıyla her fırsat değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Doğru veya yanlış birçok konu aleyhinde kullanılmak istenmektedir. Şayialar ortaya atılarak Türk Milletinin gözünden düşürülmeye ve arkasındaki millet desteği zayıflatılmaya gayret edilmektedir. Bu kampanyada muvazzaf ve emekli ordu mensuplarının yanında, onların aileleri ve çocukları da, yalan yanlış bilgilerle bu karalama kampanyasında kullanılmakta, hatta ceza gibi mütalaa edilecek davranışlara maruz kalmaktadır. Maalesef bu teşebbüslerin, demokrasi için yapıldığı ifade edilerek, yapılanlara kılıf uydurulmaya çalışılmaktadır.
Bu konuda uzun bir süredir sıkıntı olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bu sıkıntı Yüksek Askeri Şûra toplantısından önce de kendini göstermiş, YAŞ öncesi istişare toplantılarından bir netice alınamamış ve TSK komuta kademesinin sıkıntısı gittikçe artmıştır. Bunun neticesinde TSK komuta kademesi, Genelkurmay Başkanı’nın TSK’ya veda mesajında bütün açıklığı ile dile getirdiği gerekçelerle görevlerinden ayrılmışlardır.
Genelkurmay Başkanı veda mesajında; muvazzaf ve emekli 250 rütbeli personelin, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunduğunu, tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uymadığını, bu durumun birçok defa yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen soruna yasal çerçevede bir çözüm bulunamadığını, YAŞ’ta terfileri değerlendirilecek birçok personelin bu hakkını kaybettiğini ve böylece peşinen cezalandırılmış olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, soruşturma ve uzun süreli tutuklamalarla TSK’nın sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığını, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber , iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzun kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik edildiğini açıklamıştır. Bu durumun önlenememesinin ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmamasının Genelkurmay Başkanı olarak personelinin hak ve hukukunu koruma sorumluluğunu yerine getirmesine engel olduğuna işaretle, işgal ettiği yüce makamda göreve devam etme imkânının ortadan kalktığını belirtmiştir.
Bu bir tepki mesajıdır. Bu mesaj, TSK’nın demokrasi ve hukuk çerçevesinde kalarak ve komuta kademesinin demokratik bir hakkını kullanarak gerçekleştirdiği bir demokrasi dersi olarak algılanmalıdır. Ortada hiçbir şey yokmuş gibi davranmak ve anlamazlıktan gelmek, gerçeği değiştiremez.
Ancak diğer taraftan TSK’nın komuta kademesinde boşluk olacağı anlamı da çıkarılmamalıdır. Sistem yeniden tesis edilir ve TSK görevine devam eder. Burada önemli olan, yaşanan durumdan ders çıkarmak ve gerekli önlemleri alarak TSK’nın moral ve motivasyonunu yükseltmek ve ülkemizin ulusal çıkarlarını güçlü bir şekilde korumaya devam edecek güçte olmasını sağlamaktır. Bundan sonra yönetimin bu konudaki en önemli görevi, kendilerini yandaş olarak görenlerin, mevcut durumu istismar ederek TSK’yı yıpratmaya devam edecek tutum ve davranışlarının kontrol altına alınması ve zarar vermelerinin önlenmesidir. Medyadaki yayınlara bakıldığında birçok kesimin “kraldan çok kralcı” davrandığı görülmektedir. Gittikçe kabaran kin ve nefret duygularından bir an önce vazgeçmeleri gerekir.
Ülke de, TSK da hepimizindir. Güçlü bir TSK, dosta güven, düşmana korku verir. Ordu milletin ordusudur. Türk Milleti onunla gurur duyar. Onu zayıflatmak demek, bulunduğumuz coğrafya, jeopolitik durum ve tehdit algılamaları dikkate alındığında, Türkiye Cumhuriyetini zayıflatmak ve tehlikelere karşı hassas duruma getirmek demektir. Yabancı devletler Türk Ordusu’na gıptayla bakarken, onu ülke içinde zor duruma düşürecek teşebbüslerde bulunmanın ne anlama geleceğini ve bunu yapmaya çalışanların ne düşündüklerini okuyucuların takdirine bırakıyorum.
Demokraside, ordunun sivil kontrolde olması hususunda kesinlikle bir tereddüt yoktur. Böyle olmalıdır. Ancak sivil kontrol demek, sivillerin orduyu yönetmesi anlamında değildir. Bu nedenle sivil kontrol ile sivillerin orduyu yönetmesi arasındaki çizginin doğru tespit edilmesi gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları