Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

TSK üzerinde devam eden bir operasyon

Türkiye’nin AB sürecindeki girişimlerinin artmasıyla birlikte AB’nin Türkiye’den istekleri de artmaya başlamış, bunlardan bir kısmını da Türkiye’nin güvenliğine olumsuz yönde etki eden konular oluşturmuştur. Türkiye’nin AB’ye üye olması için AB normları adı altında ileri sürülen ve müzakere sürecinin başlamasını sağlayacak konulara ilişkin, uyum paketleri kapsamında birçok düzenlemeler yapılmıştır.
Bu kapsamda AB tarafından üzerinde durulan önemli konulardan birini de, TSK’nın demokratik sistem içindeki rolü çerçevesinde, Türkiye’nin konumu ve jeopolitik ortam dikkate alınmadan, AB ülkelerinin ordularına benzemesi yönündeki girişimler teşkil etmiştir. Bu amaçla Hollanda, AB tarafından, sivil bir girişim başlatması için görevlendirilmiş veya durumdan vazife çıkararak kendisi bu konuyu doğrudan sahiplenmiştir. Konunun hayatiyete geçirilebilmesi için Hollanda’da, uluslararası camiada bilinen düşünce kuruluşlarından CESS (Center for European Strategic Studies), Hollanda Dışişleri Bakanlığınca finanse edilen “Türkiye’de sivil-asker ilişkileri” başlıklı bir çalışma başlatmıştır. Bu çalışmaya, Türkiye’deki bazı düşünce kuruluşlarının ve üniversitelerden tespit ettiği öğretim üyelerinin katılmasını sağlamıştır. 2003-2004 yıllarında sürdürülecek bu çalışmanın sonunda ortak bir rapor hazırlanması ve bu raporun AB yetkili kurumlarına sunulması planlanmıştır. Hazırlanacak raporun Türkiye’de de yayımlanarak sürece katkı sağlaması düşünülmüştür.
Türkiye’deki düşünce kuruluşlarından o zaman en etkin olan ve benim de mensubu olduğum ASAM’a, projede yer alması için teklif yapılmıştır. Yönetimle gerekli istişare sonucunda projede yer alacağımız CESS’e bildirilmiştir. Yukarıda belirttiğim hususların çoğu projeye girdikten sonra anlaşılmıştır. Ancak, bu projeyle TSK’nın; Türkiye’nin şartlarına özgün özelliklerinden uzaklaştırılacağı ve etkisizleştirilmeye çalışılacağı, bu durumun da güvenliğimize olumsuz olarak yansıyacağı başlangıçtan itibaren sezilmiştir. Projede yer alınması teklifinin ASAM tarafından kabul edilmemesi halinde, kendilerine göstermelik de olsa başka bir düşünce kuruluşu bulabilecekleri, istedikleri yönde bir rapor çıkarabilecekleri düşünülmüş ve tarafımızdan projenin dışında kalıp seyretmektense, içinde bulunup yönetmenin daha doğru olacağı değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede ana düşünce, proje çalışmalarında gerçekleri ortaya koymak, TSK ve Türkiye’nin güvenliği için olumsuz bir proje olmasını önlemek, önlenemediği taktirde ileri bir safhada çekilerek projeyi akamete uğratmak olmuştur.
Olaylar düşündüğümüz gibi gerçekleşmiş ve olumsuzlukların önlenemeyeceği ortaya çıktığı bir zamanda ASAM projeden çekilmiştir. CESS projeye kalanlarla devam etme kararı almış ve bir rapor hazırlamıştır. Raporun birkaç yerinde bizim karşı görüşlerimizin ve itirazlarımızın belirtilmesi ile yetinilmeye çalışılarak raporun etkin olmasına çalışılmışsa da rapor, arzu ettikleri etkinliği sağlayamamıştır.
Projede; TSK’nın küçültülmesi, MSB’ye bağlanması, Genelkurmay Karargâhı’nın küçültülmesi, MSB Karargâhı’nın genişletilmesi ve etkinleştirilmesi, MSB’de teşkil edilecek karar organında sadece Genelkurmay Başkanı’nın bulunması, diğer üyelerin MSB’deki sivillerden oluşması, Milli Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliğinin yapısının ve işlevinin askerlerin etkinliğini azaltacak şekilde değiştirilmesi, YÖK’teki TSK temsilcisinin kalkması, OYAK’ın yapısının ve varlığının incelenmesi, TSK Güçlendirme Vakfının yeniden ele alınması, Askeri Yargı ve buna benzer konular ön planda olmuştur. Bilindiği üzere bunlardan bir kısmı gerçekleşmiş durumdadır.
CESS daha sonra, Ankara’daki bir vakıf üniversitesinde aynı konuda çalışmalar yapmak üzere bir seri toplantılar düzenlemiştir. Bu toplantılardan birine davet edildiğimde yine bilinen konulardaki itirazlarımı ifade ettiğim için rahatsız olmuşlardı. Şimdi aynı düşünce kuruluşunun aynı üniversitede 4 günlük bir seminer düzenlediğini öğrendim. CESS, Türkiye’de bu işi başarmak için azimle çalışmakta ve kendine uygun bir platform bulmakta da zorluk çekmemektedir. Seminerde öğrendiğim kadarı ile gerçekleri ortaya koyabilecek nitelikte katılımcılar bulunmasına rağmen, 2003-2004 ve sonraki yıllara göre ortamın daha uygun olduğu dikkate alınırsa, bu seminerden çıkacak rapora dikkat edilmesi gerekmektedir. TSK’nın hem içten hem de dıştan operasyonlara maruz kaldığı ve bunun devam ettiği göz ardı edilmemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları