Toprak bile kabul etmeyecek
Ayıptır diyeceğim; yüzlerce kere demişimdir.
"Günahtır" diyeceğim; binlerce kere demişimdir.
"Yazıktır" diyeceğim; keza öyle…
Yüzüne tükürsen "Yarabbi şükür" demek de "takiye"ye dahil oldundan zahir; kime söylüyorsun!
***
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekası için en stratejik görevleri yerine getirmiş, emperyalistlerin her nevi kumpasına karşı Türk Milleti'nin "hürriyet hikayesi"ni yazmaya azmetmiş, "peygamber ocağı" saydığımız Türk Ordusu'nun şerefli üniformasına bir gün leke düşürmemiş ve aslında en önemli görevlerini ifa ettikleri, şimdi "FETÖ" dediğiniz yapılanmanın ihanetini ifşa etmek üzere, "tutsak" halleriyle bile insanüstü bir mücadele sergiledikleri anda katledilen "kahraman" Türk subaylarından bir tanesine bile;
Ne, "zulüm mahkemeleri"nce atıldığı cezaevinde şehadete eren Murat Özenalp'e,
Ne, "zulüm mahkemeleri"nin iftiralarıyla üniformasının itibarsızlaştırılmasına vesile olmaktansa canına kıyan Ali Tatar'a,
Ne, sağlığını "zulüm mahkemeleri"nce atıldığı cezaevinde bırakan Cem Aziz Çakmak'a,
Ne, Bosna'dan Afganistan'a, Kafkaslar'dan Uzak Asya'ya kadar dünyanın dört bir yanında Bond filmlerine taş çıkartacak "milli operasyonlar"ı yüklediğiniz ve "zulüm mahkemeleri"nce atıldığı hücrede ölüme mahkum ettiğiniz Kaşif Kozinoğlu'na,
Ne, bu ülkenin heykeli dikilecekler listesinin en üst sıralarına layıkken "zulüm mahkemeleri"nce yıllarca zulmühanelerde tutulan gazi Muzaffer Tekin'e, ne gazi Abdülkerim Kırca'ya bir gün bile "şehit" demeyip…
Değil memleketin bütün camilerinde gıyabi cenaze namazı kıldırmak, cenazelerine gidenleri fişletip…
"Aylarca tek kişilik hücrede tutuldu", "sağlık sorunlarına rağmen tedavi ettirilmedi", "zulüm mahkemelerinde can verdi" diye Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı'nı "şehit" ilan ederek, bir de 81 ilde gıyabi cenaze namazını kıldırdınız ya…
Muhatabının vicdanında zerre karşılık bulmayacağını bilsem de bir kere daha diyeceğim; ayıptır, günahtır, yazıktır!
Hak vaki olduğunda kara toprak nasıl kabul edecek sizi bağrına!
ATAMA BEKLEYEN GAZETECİLER
Televizyonlarda "müjde" verir gibi aktarıyorlar;
Efendim, "Cumhurbaşkanı, 23 Haziran'da sandıktan çıkan sonuç ne olursa olsun kabul edecekmiş. Fakat, sonuca göre, parti yönetiminde, bakanlar kurulunda ve medyada bir tasfiyeye gidecekmiş. Keskin görev değişiklikleri ve yeni atamalar olacakmış!"
Cumhurbaşkanı aynı zamanda AK Parti'nin de genel başkanı olduğu için "parti yönetimi"ne atama yapmasını anladım, "bakanlar kurulu"nda değişiklik kararı almasını anladım da medya ne alaka?
Ekranda bu bilgiyle boy gösteren gazeteci kılıklılar bu kadarını bile soramıyorlar! Bu bilgiyi, normal bir durumu yansıtıyormuşçasına, olağan bir tonda paylaşmaktan utanmıyorlar.
Bundan da dramatiği…
Bu haberi alan çok sayıda "atanamamış gazeteci"nin, çoktan kendilerini Cumhurbaşkanı'na affettirme, yeniden makbulleştirme, sisteme dahil olmaya ne kadar layık olduklarını gösterme kulislerine girişmiş olmaları ihtimali; ki hiç de düşük değil bu ihtimalin yüzdesi!
BİR HAKKIN TESLİMİ
Tekirdağ'a geçen yaz yaptığım ziyarette, sokak aralarında suça ve ölüme terk edilmiş, başkalarının da hayatını tehdit eder hale gelmiş madde bağımlısı gençlerin halini görünce hem kendim huzursuz olmuş, hem de Tekirdağlıların huzursuzluğuna şahit olmuştum. Hatta konuyu bu köşeye taşımakla kalmamış, bir de açık ihbarda bulunmuştum.
Tekirdağ Emniyet Müdürü Mustafa Aydın da o ihbarın takibini yapmış ve "uyuşturucuyla mücadele" konusundaki kararlılıklarını anlatmıştı. Hatta "Benim, eylem hazırlığındaki teröristi vuracak kadar cesur olan polisim iki çulsuz satıcıdan mı korkacak" diyerek, vatandaşa, yapacakları ihbarların asla takipsiz kalmayacağının sözünü vermiş, polisle işbirliğine çağırmıştı.
Bir yıl geçti.
Bu yılki ziyaretimde, geçmişte, özellikle geceleri geçemediğim sokaklardan hem de bebeğimle rahat rahat geçebildim.
Biri Çorlu'da, diğeri Süleymanaşa'da görev yapan iki öğretmen yakınımla konuştum. Durum, özellikle Çorlu'daki bazı okullarda hemen her gün birkaç öğrencinin krize girdiği, "uyuşturucu krizi"nin "günlük, sıradan bir hadise" olarak algılanmaya başlandığı, hatta Ambulans çağrılarına "Nasıl olsa yarım saat sonra ayılırlar hocam" cevabı almaya başladıkları bir hal almışken, son iki yılda bu örneklerin kademeli olarak azaldığını ve bugün artık -en azından okullarda- bitme noktasına geldiğini söylediler.
Bu tehditin odağı durumundaki çocuklar ve gençlerin durumunu bizzat eğitimcilere de teyit ettirdikten sonra bir hakkın teslim zamanı geldi bence;
Tekirdağ Emniyet Müdürü Mustafa Aydın ve bu mücadelede görev almış bütün Emniyet mensuplarını hem kutluyor hem de özellikle anne-babalar adına kendilerine teşekkür ediyorum.