Toplumsal stres birikti

İç ve dış politikada zor zamanlar yaşıyoruz. Dış politikada, Orta Doğu’nun lideri olması gereken Türkiye, ABD’nin ön karakolu gibi algılanıyor. Terör sorununda siyasi iktidar “ne yapacağını bilmeyen” bir görüntü içindedir.
Ortalık her gün bir yolsuzluk haberi ile çalkalanıyor. Şikeden ceza alanlar toplumda kahraman gibi karşılanıyor. Medya savaşları ve bir kamusal hizmet olan bir kısım basının yanlı tutumu insanları rahatsız ediyor.. Ekonominin kayıtsız şartsız IMF’ye teslim edilmiş olmasını kimse içine sindiremiyor.. Halkın bankalara olan borcu 300 milyar dolara yükseldi. Özel sektörün dış borcu 220 milyar dolara yükseldi.
Böyle bir ortamda yaşayıp da strese girmeyen olur mu?
Stres olumsuz enerji birikimidir.. Yerde meydana gelen enerji birikimi depreme neden olur.. Ekonomide meydana gelen enerji birikimi kriz yaratır. Toplumda oluşan enerji birikimi, yani stres de sosyal patlama yaratır. Toplumun bu strese girmesinin siyasi iktidar dışında, genel ve özel nedenleri var.
Genel nedenlerden birisi, gelişmekte olan ülkelerin böyle bir süreçten geçmesidir. Zira, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve sosyal dengeler yerli yerine oturmamıştır. Bu dengeler yerleşinceye kadar, sosyal hareketlilik yüksektir. Ekonomik ve sosyal yapıda değişim sancıları yaşanıyor.
Ülkeler geliştikçe gerek sosyal dengeler ve gerekse makro ekonomik dengeler yerli yerine oturuyor... Halkın eğitim ve kültür düzeyi artıyor.. Toplum daha fazla bilinç sahibi oluyor. Piyasa oluşuyor... Refah artıyor... Sosyal ve ekonomik sorunlar çözülüyor. Stres bitiyor.
Bu durum, oturmuş topraklarda depremin daha az veya hiç olmaması, buna karşılık daha genç topraklarda daha fazla olmasına benzer ikinci genel neden, Türkiye’nin özel durumu ve şanssızlığı, stresin boyutunu artırmıştır.
Türkiye’nin şanssızlığı gerek coğrafi açıdan ve gerekse inançlar bakımından Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalmış olmasıdır.. Doğunun despot toplumları ile Batının demokratik toplumları arasında bocalayan bir ülkeyiz... Bu durum sosyal dengelerin oturmasını engelliyor.
Şanslı bir toplum olsaydık, iyi niyetli politik kadrolar, geçiş sancılarını azaltabilir, geçiş sürecini kısaltabilirlerdi. Maalesef tam tersine, politik kadrolar özel çıkarlarını toplumsal çıkarların üstünde tuttular.. Geçiş sürecini ve değişim sancılarını artırdılar.
Özel durum, 1980 sonrası iktidar olan siyasi partilerin, dini siyasi bir araç olarak kullanması ve din istismarı yapmış olmalarıdır.
Bugün AKP bu istismarın en derin ve en fazlası yapıyor. Söz gelimi, halka ve iş yerine iane dağıtıyor. Söz gelimi, eğitimi bu paralelle dizayn ediyor. Toplumda biriken ekonomik ve sosyal strese mevcut siyasi partiler, çözüm getirecek performansa sahip görünmüyor.

Yazarın Diğer Yazıları