Toplumda kamplaşma yaratılıyor
İslam’da toplumsal kamplaşma, mezheplerin ortaya çıktığı tarihlere kadar uzanır. Osmanlı döneminden beri söz konusu toplumsal kamplaşma bazı dönemlerde küllenmiş, bazı dönemlerde özellikle siyasiler tarafından oy hesabı ve maddi çıkar amacıyla körüklenmiştir.
İttihat ve Terakki Fıkrası (Birlik ve İlerleme Partisi), 1889 yılında kuruldu. 1918 yılında kapandı. Siyasi olarak Devletin anayasal düzene geçmesini ideolojik olarak da Türkçülüğü benimsemişti. 1908 yılında ilan edilen İkinci Meşrutiyet dönemine damgasını vurdu. 1912 yılında iktidar partisi oldu. Daha sonra dağılınca, üyelerinden çoğu Milli Mücadele’de yer aldı.
“İttihat ve Terakki” , bir siyasi örgütün olduğu kadar bir devrin ve bir kuşağın da adı olarak düşünülür. İttihatçılar, kendinden önce gelen Genç Osmanlılar kuşağının devamıdır; kendilerinden “Jön Türkler” diye de bahsedilir.
Hürriyet ve İtilaf (uzlaşma) Fırkası, İkinci Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki’ye karşı muhalefet olarak 1911’de kuruldu. 1913’te baskı sonucu kapandı. İngiliz yanlısıydı. İlk kuruluşunda başkanlığına Damat Ferit Paşa seçildi. Parti, 1912 ve 1913 yıllarında Kamil Paşa Hükümetini destekledi. 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla başlayan mütareke döneminde 1919’da yeniden kuruldu ve Damat Ferit Paşa Hükümetini destekledi.
İttihatçılar ve İtilafçılar hep kavga halinde oldu. Bu kavgadan her dönemde pay çıkaranlar oya dönüştürmek isteyen siyasi partiler ve siyasi liderler oldu ve oluyor.
1950-1960 arasında uygulanan seçim sistemi yüzde 1 oya fazla alan partiyi mutlak iktidar yapıyordu. Bu süreçte DP-CHP kavgası 27 Mayıs ihtilalini, 1980 öncesi sağ-sol çatışması ise 12 Eylül darbesini getirdi.
Bugün, Dünyanın ve Türkiye’nin geldiği noktada askeri hareketler sınırlandı... Ve fakat eğer toplumsal kamplaşma daha çok tırmanır ve denge bozulursa, bu bir sosyal anarşiye dönüşür ve sistem kendi kendini yok eder.
Öte yandan din üstünden kutuplaşmayı bir siyasi hesap haline getirenlerin bu hesapları hiç kuşku yok ki eninde sonunda çökecektir. Türkiye’de din, inançlar ve Osmanlılık, siyasi istismar aracı olarak kullanılmaktadır. Bu istismar hem dine hem de Osmanlı’ya zarar vermektedir.
Herkesin dini ile ve geçmişi ile övünme ve gurur duyma hakkı vardır. Bu hakkı bir kişinin veya bir liderin herkes adına kullanması ve kimin daha çok dindar olduğuna karar vermesi dindarlık değil, din istismarıdır yani dinciliktir. Böyle bir istismar, toplumda kamplaşmaya yol açıyor ve modern insan zihninde soru işaretleri yaratıyor. Sonuçta dini duyguların zayıflamasına neden oluyor. Dürüst açıdan bakılırsa, dini siyasete alet edenler günah işliyorlar.
Bugünkü toplumsal kutuplaşma, din istismarı ile başladı. Mezhep ayırımı bu kutuplaşmayla hızlandı.
Toplumsal kutuplaşma siyasi kavgalarla daha çok tırmanıyor. Çünkü şiddet, şiddeti doğuruyor. Salı günleri grup toplantıları adeta genel başkanların savaş alanı oluyor. Mecliste sık sık fiilen kavga yaşanıyor.
Biber gazı ve polisi şiddete yöneltmekte kutuplaşmayı ve sonuçta karşı tepkileri artırıyor.
Maddi çıkar kavgası bizzat paralel devlet iddiaları ile gün yüzüne çıktı. Her dönemde siyasi iktidara yakın olanların ilk hedefi Devleti arpalık haline getirmek olmuştur. Maalesef Türkiye’de aksak demokrasi ve siyasi ortam her dönemde devleti arpalık haline getirmeye uygun olmuştur.