Topal Osman -Ali Şükrü son

Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar'ın danışmanlığında, 1994 öğretim yılında Ünal Malkoç tarafından hazırlanan "Giresun'lu Osman Ağa" adlı yüksek lisans tezinde, Osman Ağa ile ilgili pek çok kere, duyumlar üzerinden veya söylenceler üzerinden ortalıkta laf dolaştığını ama kimsenin deliller üzerinden meseleye kafa yormadığını belirttikten sonra, Malkoç şunu sormaktadır "Neden acaba?"

İşte önemli olan da budur.

Ali Şükrü Bey'in Gazetesi Tan'ın verdiği bilgiye göre, Mahya (Mühye) Köyü'nde yaşananlara bakıldığında cesedin, "gurubdan (güneşin batmasından) iki saat evvel bulunduğunu, Merkez savcısı Fehim Ziya, Merkez Kumandanı Rusuhi, Polis Müdürü Neşet, Jandarma Alay Kumandanı Ali Rıza, Savcı yardımcısı Nazım, Merkez Sorgu Hâkimi İsmail Hakkı, Adli Polis reisi Beşir ve Siyasi Şube reisi Hüseyin Avni'nin gelmesi ile bulunuşundan bir saat sonra (guruba bir sat kala) naaşın incelendikten sonra, Guraba Hastanesi'ne kaldırıldığını" öğreniyoruz.

DELİLLER NE DİYOR?

Yine Tan Gazetesi'nin verdiği haberden özetlersek; 1 Nisan 1923, pazar günü güneşin batmasına bir saat kala eldeki kesin deliller şöyle maddeleştirilerek sorgulanabilir:

1- Ali Şükrü Beyin, elbiseleri üzerinde ve botlar ayağındadır. Osman Ağa'nın evinde boğularak öldürüldüğü söylenen bir adamın botları neden ayağında olsun? Evde botla mı oturuyor?

2- Başının sağ ön tarafında 8.cm. boyunda bıçak yarası vardır. Madem 8 santim yara var. Bu yaradan hiç kan sızmamış mı? En azından yüzünün bir kısmında, elbisesinde, gömleğinde ve hatta öldürüldüğü yer dedikleri Osman Ağa'nın evinde neden kan izleri yok?

3- Boğazında boğulduğunu gösteren çift ip izi vardır.

4- Ceset paltosuna sarıldıktan sonra, beyaz bir torbaya konulmuştur.

5- Şükrü Bey'in elbisesi önünde dökülmüş kahve lekeleri vardır. Osman Ağa'nın evini arayanlar bu kahve lekelerini tespit ettiklerini söylemişlerdir. Osman Ağa öldürdüyse, öldürüldüğü iddia edilen 27 Mart'tan cesedin bulunduğu 1 Nisan'a kadar delilleri neden karartmamış da gelip bulsunlar diye beklemiş. Bu ne acemilik?

6- Avucunun içinde katillerle boğuşurken tuttuğu sandalyenin hasırları vardır. Zabıt tutanağında yazılan bu son tespitte de şöyle bir soru akla gelebilir: Boğularak öldürülmekte olan biri, can havliyle altındaki sandalyeye mi sarılır, yoksa boynuna geçirilmiş kendini boğan ipe mi?

Görülüyor ki, resmi tutanaklar bile katil-maktul ilişkisini netleştirecek boyutta değil. Bu sebeple alelacele "Katil Topal Osman'dır" demek kolaycılıktır. Doğrulamak ve ispatlamak lazımdır.

NEDEN İSPATLANAMIYOR?

Üç bakımdan Osman Ağa'nın gerçek katil olduğunu ispatlayamıyoruz.

Birincisi, Osman Ağa teslim olmasına rağmen öldürülerek susturulmuştur.

İkincisi, Osman Ağa'nın evi olan olay yeri incelemesine ilişkin rapor/tutanak yoktur.

Üçüncüsü de yukarıda verdiğimiz Ali Şükrü Bey'in cesedinin bulunmasından sonra yazılan tutanaktaki bilgilerle Osman Ağa'nın "öldürdüğü yer" diye gösterdikleri evdeki delillerin birbirini tutmaması ve akla ziyan çelişkiler taşımasıdır.

Sonuç olarak bu olayların başrol oyuncusu İsmail Hakkı Tekçe'yi bir kenara not etmek lazım. Çünkü, 27 Giresun gönüllüsünün vur emrini o vermiş oracıkta öldürülmüşlerdir. Kalan 80'nin öldürülmesi işini iki makineli tüfeği sıraya dizdiği gönüllülerin karşısına diktiği sırada emir gelmesiyle bunu başaramayan yine odur. Aynı şekilde, Osman Ağa'nın yaralı iken teslim olduktan sonra öldürülmesine o sebep olmuştur.

ALİ ŞÜKRÜ BEY'İN AİLESİ NE DİYOR?

Çok önemli bir not daha: Ali Şükrü Bey'in oğlu Nuha Doruker, 23 Ekim 1959'da Giresun'a gelerek Osman Ağa'nın oğlu İsmail Bey'i ziyaret etmiş gazetecilere (Karadeniz Gazetesinde haber yapıldı) "Babamı Osman Ağa öldürmedi, babama ait Not Defterlerinden ve Şifreli Mektuplardan biz işin aslına vakıfız" diyerek gerçeği söylemiştir.

Yazarın Diğer Yazıları