Terörle mücadelede yeni yaklaşımlar
Türkiye’nin sorunu, görünürde terör olmakla birlikte esasta bölücülüktür. Ancak bugüne kadar alınmaya çalışılan tedbirlerin ve uygulanmaya çalışılan politikaların sadece terörü önlemek için düzenlendiği, bölücülüğü önlemeye ve Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini korumaya yönelik tedbirlerin dikkate alınmadığı, hatta bazen tam aksi yönde hareket edildiği görülmektedir. Bölünme tehlikesinin de ötesinde, ülkenin ulus devlet, üniter devlet yapısının zorlandığına, “Türk Milleti” kavramının sulandırıldığına hatta yok sayıldığına, “Türk Milleti” söylemi yerine adı belli olmayan “bu millet” söyleminin kullanıldığına tanık olunmaktadır.
Yeni anayasa çalışmalarında ortaya konan taslaklar, öneriler ve istekler dikkate alındığında, Türkiye’nin kuruluş felsefesinden uzaklaştırılıp, ulus devlet, üniter devlet, laik devlet anlayışından uzaklaştıracak yönde geliştiği düşünülmektedir. ABD ve AB’nin de bu yönde beklenti içinde olduğu yeni anayasanın Türkiye’yi dönüştüreceği ve böylece bölünme hassasiyeti içine sokacağı değerlendirilmektedir.
***
Terörle mücadelede yeni yöntemler olarak kamuoyuna açıklanan hususlarda, Habur ve Oslo süreçlerindeki hatalar görülerek Kandil ve İmralı’nın dikkate alınmayacağı, bölge halkının PKK ve KCK baskısından kurtarılması niyetinin dışında, esasta bir değişiklik olmadığı görülmektedir. Terör örgütüyle mücadeleye devam edileceği, uzantıları olan siyasilerle müzakere edileceği belirtilmektedir. Terörün siyasi amacı bulunmakta ve bunu da siyasi uzantıları vasıtasıyla dile getirmektedir. Zaten onların da, kendileriyle birlikte Kandil ve İmralı’yı da muhatap göstermeleri bu durumu teyit etmektedir.
Terörle mücadelede ABD, desteğini ve işbirliğini devam ettireceğini ifade etmiştir. ABD, PKK’nın şimdilik aktif halde olmasını arzu etmemektedir. Ancak bu konuda Barzani yönetiminden destek alınması ve alan hâkimiyetinin tamamen ona devredilmesi gündemdedir. Bu durum terör örgütünün etkinliğini azaltabilir. Ancak bölgede artacak olan Barzani yönetimi etkinliğinin, onu daha da cesaretlendireceği aşikardır. Barzani yönetiminin Irak merkezi hükümetiyle ilişkilerinin bozulmasının ve ABD desteğinin bu cesareti daha da artıracağı kıymetlendirilmektedir.
Barzani’nin Nevruz münasebetiyle yaptığı açıklamada, müjdeyi bir gün vereceğini ifade etmesi dikkat çekicidir. Diyarbakır’da gerçekleştirilen “Kürt Dil Konferansı”nda Kürdistan bayrağı asılması, Kürt marşının okunması, yapılan konuşmalar ve ifade edilen beklentiler, “Büyük Kürdistan” kavramını net bir şekilde ortaya koymuştur. Yakında toplanacak olan Kürt Konferansının Erbil’de Barzani önderliğinde yapılması, buna Ankara ve Washington’un temsilci göndermesi söylemi, endişeleri daha da arttırmıştır.
Suriye’ye deki çatışmaların bir mezhep ve etnik çatışmaya dönüşmesi ve yapılması muhtemel bir müdahaleyle otonom bölgelerin oluşması muhtemeldir. Suriye’nin bölünmesi halinde ortaya çıkacak yeni yapıların Barzani’yle olan ilişkisi ve Suriye’nin kuzey batısının Barzani kontrolüne geçmesiyle durum, daha da tehlikeli bir şekil alabilecektir.
***
Terör örgütünün siyasi uzantılarıyla yapılacak görüşmelerin bir sonuç vermesi mümkün değildir. Bu siyasi uzantıların İmralı ve Kandil’in yörüngesinden çıkması beklenmediği gibi, düşüncelerindeki ve söylemlerindeki radikallik de dikkate alınmalıdır. Görüşmelerden sonuç alınmasının, taviz vermekten başka bir anlamı olamayacağı bilinmelidir. Müzakere edilecek siyaset ,terörden güç aldığı için terörün, müzakere gündemde kaldıkça devam etmesi de muhtemeldir. Türkiye’deki terör ve bölücü siyasetin hedefinin, Büyük Kürdistan’ın Türkiye ayağı olduğu her zaman göz önünde tutulmalıdır.
Türkiye’nin terör derdinden ve bölünme tehlikesinden kurtulması, ulus devlet ve üniter devleti muhafaza etmesiyle mümkündür. Bu nedenle, yeni anayasa çalışmaları dahil, Türk Milletinin varlığı, bütünlüğü ve güvenliği esas alınmalı, bunu güçlendirecek olan Atatürk ilke ve inkılaplarından sapmaya müsaade edilmemelidir. Siyasi kararlılık ve destek ile hukuki destek önem arz etmektedir.
Terör ve bölücülükle mücadele için olmazsa olmaz, terör örgütünün askeri anlamda kesinlikle etkisiz hale getirilmesi, bölge halkının PKK ve KCK örgütlerinin baskısından mutlak olarak kurtarılması, devlet otoritesinin tartışmasız bir şekilde sağlanmasıdır. Bu husus sağlandıktan sonra başta eğitim olmak üzere ekonomik, sosyolojik, sağlık ve diğer alanlarda gerekli tedbirlerin alınması, devlete olan güvenin sürekli kılınması gerekmektedir.