Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Teröristlerin affında BDP-AKP-CHP yarışı mı?

Kuşa çevrilen Terörle Mücadele Kanunu’nun bir maddesi daha, PKK’nın isteğine göre değiştirildi. TBMM’deki; cinayet işleyen, şehirleri yakıp yıkan 19 yaş altındaki teröristlerin affı müzakereleri, BDP-AKP-CHP arasında kim daha özgürlükçü yarışına dönüştü. Kılıçdaroğlu’nun CHP’si, BDP gibi eksik bulduğu suç işleyen PKK’lılara özel af getiren tasarıya, “toplantı ve gösteri yapan bölücüleri” de eklemeyi başardı(!) Parti sözcüleri, AKP’den daha özgürlükçü olduklarıyla övündü.
Artık, PKK üyesi olmak, örgütü övmek, katil Öcalan’ın posterleriyle şehirlerin altını üstüne getirmek serbest olacağından, kalkışma provaları yoğunlaşacak demektir. Dağa çıkan teröristlerin %65’inin 17 yaş altında olduğu da hatırlanırsa, terörle mücadele iyice zorlaştırılmış oldu.
Yine Kılıçdaroğlu AKP’ye meydan okuyormuş gibi; “Eğer gerçekten darbeye karşı iseniz, İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini getirin destek verelim” dedi. (35.md. TSK’ya, Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak görevini veriyor.)
Hemen arkasından, üzerine vazifeymiş gibi TBMM Başkanı Şahin, “35’inci madde kalkarsa iyi olur” fetvasını veriverdi. Sanki danışıklı bir alış veriş var.
Parti politikasındaki bu hızlı değişiklik, “Yerli Gandi’nin CHP’si ulusal çizgiden, BOP çizgisine mi kayıyor” sorularını gündeme getirdi. Endişeler doğrulanırsa AKP, “Türkiye’yi dönüştürme” yolunda, yeni bir ortağa ve aynı zamanda yeni bir rakibe kavuşacak. ABD ise ülkemizdeki işbirlikçi sayısını birden ikiye çıkararak, gücünü katlayacak demektir.
“Taş atan çocuklar” adı verilip meşrulaştırılan, aslında terör örgütünün üyesi olanlara af çıkarılması, AKP’nin mi, yoksa AB ve PKK’nın mı isteği? Hiç şüphe yok ki bu da, İç Hizmet Kanunu 35’inci maddesi de, AB ve PKK dayatmasıdır.
Bunların kaynağını görmek isteyenler; AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen’e 1998’de (Türkiye Aralık 1999’da AB’ye aday oldu) verildiği giriş bölümünde yazılan, “Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat taraması)” adlı kitaba bakmalıdır. PKK’nın yan kuruluşu gibi çalışan İHD imzasını taşıyan kitaba, “Google” dan ulaşmak mümkündür.
Esasen Erdoğan’ın “Açılım sürecini 2002’de başlattık” dediği ne varsa, hepsi PKK’nın bu kitabında mevcuttur. Bu süreci hızlandıran “PKK açılımı”nın, “Başbakanlık, İçişleri ve MİT üyelerinden oluşan komisyonun, sivil toplum örgütlerinden ve partilerden gelen öneriler doğrultusunda yaptığı çalışmada kısa döneme ait 26 maddelik paketi belli oldu.” Paketin 12’nci maddesi aynen şöyle: “12. Terör Suçlusu Çocuklar: Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik yapılarak, sokak gösterilerine katılan çocukların terör suçlusu olarak yargılanmaması sağlanacak.” (Star gazetesi 19.09.2009)


İki Türkiye ve referandum
Bölücü terör saldırısına uğrayan ülkemize baktığımızda, iki Türkiye görüyoruz. Birinci Türkiye’de: Meşru gücümüz ve hukukla; vatanımızın bütünlüğü, milletimizin birliği ve devletimizin tekliğini siyasi kararlılıkla koruyalım; kanun hakimiyetini gerçekleştirip can ve mal güvenliğini sağlayalım, etnik ırkçı terör belasını yenip milletimizi huzura kavuşturalım. Hain bölücülere ve teröristlere değil, kahraman şehitlerimize sahip çıkalım diyenler var.
İkinci Türkiye’de: Bölücü teröristlere, insan hakları, demokrasi ve özgürlük kriterleriyle yaklaşıp olabildiğince serbestlik tanıyalım, Türk etnik grubu ile, diğer etnik gruplar arasında eşitlik sağlamak için, Türk kimliği yerine “vatandaşlık” kimliğini koyalım, bir millet temelinde kurulmuş olan devlet yapısını çözerek iki uluslu rejimin hukukunu kuralım diyenler var.
Bilindiği gibi uluslararası hukuka göre; egemenlikler bir millet, bir devlet, eşit birey esasına göre inşa edilmiştir. Egemenlik paylaşılamaz. Kültürlerini bireysel olarak yaşayan etnik grupları dikkate alan hukuki düzenleme yapılamaz. Çünkü bunlar milletin kendisidir. Bunun için devletin dili birdir. Devlet televizyonunda ve parti propagandalarında ayrıştırıcı, farklılaştırıcı, yabancılaştırıcı ve çatıştırıcı sonuç verecek olan etnik dil kullanılamaz.
Bu açıklamalara göre; 12 Eylül bir hesaplaşma günüdür. Bu hesaplaşma asla darbe safsatasıyla değil, bin yıllık egemenliğimizledir. Eğer referandumda “evet” diyorsanız, ikinci Türkiye’densiniz.

Yazarın Diğer Yazıları