Terör hamileri!
Önce Bekir Bozdağ şimdi de Bülent Arınç, “Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırabiliriz” demeye başladı.
Niyet net!
İmralı sakini ve dışarıdaki hempalarının yıllardır şikâyetçi oldukları ve “Kaldırın şunu” dedikleri Terörle Mücadele Kanunu kalkacak. Bozdağ ve Arınç dile getirse de, kararın gerçek sahibi tabii ki Erdoğan. Her zararlı şeyde olduğu gibi “hazmettire-hazmettire” stratejisi devreye sokulmuş durumda.
Peki, terör bitti de onun için mi kaldırılacak bu kanun? Tabii ki hayır. PKK silah bırakmadı. KCK topraklarımızı terk etmedi. Daha geçtiğimiz günlerde Genelkurmay açıkladı: PKK’nın artık tankı ve uçaksavar füzesi de var.
Ve eylemler bütün şiddetiyle devam ediyor. PKK, “Karakol yapma” diyor. “Baraj kurma” diyor. PKK’lı belediyeler halkın ve İller Bankası kanalıyla aktarılan devlet imkânları ile kırsaldaki teröristlere her gün sıcak yemek, haftanın belli günlerinde ise tonlarca, muz gibi, kivi gibi besleyici meyveler taşıyor. Siyasi irade öyle istediği için güvenlik güçleri bu kanunsuzlukları sineye çekiyor. Yani teröristler ve BDP’li belediyeler ağır bir suç işliyor, güvenlik güçleri de bu suça seyirci kalarak suçlular kervanına katılıyor. Ne savcılar harekete geçebiliyor, ne haraca kesilen vatandaş ağzını açabiliyor!
Böylesine laçkalaşmış olmalarına ve teröre böylesine göz yummalarına rağmen PKK valilere, kaymakamlara, adli makamlara, “Topraklarımızı terk edin” tehditleri gönderiyor. Türkçe yasaklanıyor. Yerleşim yerlerinin adları BDP’lilerin öncülüğünde Ermenice isimlerle değiştiriliyor. Bölge Türksüzleştiriliyor. Erdoğan da, “Seçime kadar olay çıkmasın, halkın gözü açılmasın” diye çırpınıyor. “Daha ne isterseniz vereceğim, hele şu seçimler bir geçsin” mesajları gönderiyor.
Şimdi soru şu:
-Seçimlerden sonra PKK mağaralardan çıkıp, uçaksavar füzeleri ve tankları ile topyekûn bir saldırıya geçse, Erdoğan ne yapacak?
PKK’yı muhatap aldığı, Öcalan’ı barış elçisi gördüğü ve Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırdığı için saldırılara devlet geleneği ve devlet olmanın gereği olarak “misliyle mukabele” edemeyecek. Ederse AB’sinden ABD’sine kadar terörist olmayan unsurlara orantısız güç kullanmakla suçlanacak, AİHM’de yüzlerce mahkûmiyet alacak!
Belki de hatta yüksek bir ihtimalle, gizli hesaplar açığa çıkacak, BM aracılığıyla PKK koruma şemsiyesi altına alınacak, gelişmeler halkların kendi kaderini tayin sınıfına sokulup bölgede referandum yapılacak ve Türkiye bölünecek.
Zaten hesap bu.
Ermeni lobisi bunu istiyor.
BOP’un planı bu ve Erdoğan da BOP Eş Başkanlarından biri. Böylece Libya’da olan, Irak’ta olan, Suriye’de oldurulmaya çalışılan Türkiye’de olacak, Büyük İsrail’e bir adım daha yaklaşılacak. Aslında Erdoğan bu gidişatı görüyor, gördüğü için de Diyarbakır’ın “Yıldız” ve “Merkez” yani “Başkent” olması için çalışıyor, bölgeye “Kürdistan” diyor, dahası, bütün bu gelişmeleri “Arap Baharı” na benzeterek “Kürt Baharı” olarak alkışlıyor. “Kürt Baharı” demek “Arap Baharı” ile neler oldu ise bölgede “Kürt Baharı ile” aynısının olacağını temenni
etmek.
Yalnız Erdoğan’ın atladığı bir nokta var.
O da..
“Arap Baharı”na maruz kalan ülkelerin liderlerinin başına ne geldi ise “Kürt Baharı”na sebep olanların başına onun gelmeyeceğini sanıyorsa, hayatının en büyük hatasını yapmış olmasıdır.
Körle yatanın şaşı kalkması misali, terörle uyuyan ve uyutanın terörist akıbetiyle uyanması mukadder değil midir?