Temel sorun düşük tasarruftur
Merkez Bankası, ekonomiyi canlandırmak için faizleri düşürdü, döviz karşılıklarını artırdı. Bu yolla bankaların daha ucuza kaynak kullanması sağlanacaktır. Ayrıca TL munzam karşılıklarının dövizle tutulan kısmını artırdı. Bundan sonra MB’de, TL yerine daha fazla döviz tutulacağı için, piyasada TL likidite artacaktır.
Öte yandan faiz oranlarının düşürülmesi yatırımların da canlanmasına yol açacaktır. Ne var ki bugünkü şartlarda bankaların yatırım kredilerini düşürmesi beklenmiyor. Dolayısıyla yatırımların artması yerine, faizin düşmesi bankaların maliyetini düşürüp karlarını artıracaktır.
Kaldı ki ekonominin canlanması ve büyüme oranının artması için, düşük faiz tek başına ve yeterli bir unsur değildir. Her şeyden önce ekonomide istikrarlı bir ekonomik ortamın olması gerekiyor. Bugünkü terör ortamında ve ekonomik riskler varken, yatırım yapılması çok zordur. Mamafih, hükümetin bol teşvik vermesine rağmen, ikinci çeyrekte yatırımlarda düşme oldu.
Bir ekonomide büyümenin temel dinamiği sermaye birikimidir... Yatırımlar için gerekli tasarrufun olması gerekir. İç tasarruf eksiği, dış kaynakla sağlanır. Ancak dış kaynağın maliyeti yüksektir.
İkinci sırada teknolojik gelişme gelir... İleri teknoloji kullanan ülkelerde daha az girdi ile daha çok katma değer üretmek imkanı olur. Büyüme hızlanır.
Diğer bir etken, vasıflı iş gücü artışıdır. İkinci Dünya harbinden yerle bir olmuş olarak çıkan Almanya’nın mucize gelişmesi, vasıflı işgücü stoku sayesinde olmuştur.
Türkiye’de temel sorun, tasarruf eksikliğidir. Kamu ve özel toplam tasarrufların Milli Gelire oranı, 2000’li yıllarda yüzde 20 iken, bugün yüzde 12-yüzde 13 düzeyine geriledi.
İç tasarruf yetersiz olduğu için Türkiye, dış kaynak kullandı. Cari açık verdi. Son on yılda dış borçlarımız 180 milyar dolar arttı. Kamu altyapı yatırımlarının bir kısmı yabancıya satıldı. Bankaların yarısı yabancı sermayeye satıldı. Yani Türkiye varlıklarını sattı. Fakirleşti. Üstelik sattığı bu hazır yatırımların karı da her sene dışarıya gidiyor.
Yapılması gereken uzun dönemde toplam tasarrufları artırmaktır... Ne var ki AKP iktidarının ekonomik anlayışı, günübirlik politikalarla sınırlı kalıyor. Yani iktidar ekonomik geleceğe uzun dönemli bakamıyor. Bunun için de kur ve faizle oynayarak işi geçiştiriyor.
Aslında faiz oranları da tasarrufları etkiliyor... Ancak bu etki, konjonktüre göre ve ekonomik istikrar şartlarına göre farklı olabiliyor. Faizler düştüğünde tüketimin maliyeti de düştüğü için tüketim artabiliyor. Tüketimin artması, tasarrufun düşmesi demektir. Ya da tam tersi olabiliyor. Düşük faiz tasarrufları erittiği için, bireyler faiz dışı saiklerle hareket ediyor. Hastalık vb.. yaşlılıkta güvence, gibi gerekçelerle tasarruf düzeyini korumak istiyor ve eriyen tasarruf yerine de ilave tasarruf ediyorlar.
Türkiye’de tasarrufların artması için, fert başına gelirin artması gerekir. Ne var ki AKP’nin kısa vadeli politikaları ile Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşme riski, yüksektir.
Bugünkü şartlarda fert başına gelir, orta gelir düzeyi olarak kabul edilen 10.000 dolar düzeyindedir. Bundan sonra, Ar-Ge’ye dayanan, yeni teknolojiler kullanan ve teknoloji yaratan bir ekonomik modele geçmez isek, geleneksel üretim modellerine bağlı kalırsak, sektörel dengeleri kuramaz isek, özellikle finans sektörünü spekülatif yapısından çıkaramazsak, ekonomi kısırdöngüye girebilir ve kolay kolay gelişmiş ülke kategorisine ulaşmayabiliriz.
Dünyada Tayland, Filipinler, Malezya, Brezilya ve Arjantin kişi başı milli gelir bakımından orta gelir tuzağına düşen ülkelerdir. Bu ülkeler orta gelir düzeyi çıtalarını aşamadılar.
Özet olarak; ekonomiyi, 2001 yılından başlayarak bugüne kadar süren, faiz-kur-borsa spekülatif tuzağından çıkarıp, uzun vadeli ulusal politikalar benimsemeliyiz.