Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Tehlikeli süreçte “kim vurdu” münakaşası

Paris’te PKK’lı bölücülerin öldürülmesinden sonra infazı kimin yaptığı hususunda çeşitli yorumlar yapılmış ve her türlü ihtimal dile getirilmiştir. İhtimallerden biri hariç, diğerlerinden herhangi birinin olması mümkün görülmektedir. O istisna da, “derin devlet” tir.
Failin derin devlet olamayacağının nedenini ortaya koyabilmek için önce onun, ne olduğunu anlamak gerekmektedir. Ancak bunu tarif etmek ve nelerden oluştuğunu söylemek oldukça zordur. Derin devleti, “ülke çıkarları açısından devlet tarafından yapılmak istenen, fakat hukuk sistemi içinde gerçekleştirmesi mümkün olamayan faaliyetlerin, devlet içinden bazı unsurlar veya seçilen kişiler tarafından, ülke çıkarları için inisiyatif alınarak hukuk dışına çıkıp, kendi arzularıyla bir kısım riskli teşebbüslerde bulunmaları” şeklinde tarif etmek mümkün olabilir.
Bu noktadan hareketle öncelikle, eğer böyle bir derin devlet olsaydı ve böyle de bir kabiliyeti bulunsaydı, yıllardır yurt içinde ve dışında devam eden PKK’yla mücadelede, bugüne kadar neden benzer eylemler yapmadığı akla gelirdi. Bir diğer husus da derin devletin var olduğunu kabul etsek dahi günümüzde böyle bir oluşumun devam ettiğini söylemek oldukça zordur.

***

Soruşturma neticesinde infazın kimler tarafından yapılmış olacağının ortaya çıkması mümkün olabileceği gibi, çıkmama veya şüpheli durumda kalma ihtimali de mevcuttur. Çünkü bu bölücü örgütün, Türkiye’yi bölme ve zayıflatma arzusunda olan birçok Avrupa ülkesiyle irtibatı vardır. Örgüt, başta İsveç, Norveç, Almanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Fransa olmak üzere, birçok ülkenin himayesinde faaliyette bulunmaktadır. İtalya ve Yunanistan’la da irtibatlı oldukları gözlemlenmiştir. Örgüt, bölge ülkelerinden İran, Suriye, Irak tarafından kullanılmakta, İsrail ve Yunanistan’ın da gelişen durumlara göre kullandığı ve kullanabildiği de bilinmektedir. ABD’nin kontrolünde hareket ettiği de göz ardı edilemez.
Örgütün parasal kaynaklarının büyüklüğü ve bunların akışı, Kandil, İmralı ve siyaset ilişkileri de dikkate alındığında, olayın üstündeki sis perdesinin kalkmasının bu odaklar açısından sakıncalar yaratabileceği de düşünülebilir.
Ancak ne olursa olsun neticede üç PKK’lı bölücü etkisiz kalmıştır. Bundan üzüntü duymanın bir anlamı yoktur. O zaman her PKK teröristinin etkisiz hale getirilmesinden memnuniyet değil, üzüntü duymak gerekir. Üzüntü duyanların bölücüler ve gündemde olan sözde barış sürecinin olumsuz etkileneceğinden çekinenler olduğu anlaşılmaktadır.

***

Bugüne kadar yapılanı savaş olarak nitelendirenler, şimdi savaştıkları tarafla barış anlaşması imzalamaya yönelmişlerdir. Savaşta barışı, normal olarak mağlup olan ve düşmanıyla baş edemeyen talep eder. Üstelik yapılan bir savaş değil, terör ve teröristle mücadeledir. Teröristin silah gücüyle alamadığını, açılım ve müzakereyle vermenin bir anlamı yoktur. Şimdi ne oldu da böyle bir sürecin başlatılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Anlaşma olması için karşılıklı al-ver ilişkisine girilmesi de kaçınılmazdır. Alınacak olanın teröristin terörü sona erdirmesi olduğu belirtilmektedir. Ancak verilecek olanın ne olduğu açık bir şekilde ortaya konamamaktadır.
Terörü sona erdirmek son derece isabetli bir yaklaşımdır. Bu konuda gösterilecek siyasi kararlılık önemlidir. Bunun yolu da önce terör örgütünü askeri alanda mağlup ederek, tehdit yaratması durumunun ortadan kaldırılmasıdır. Ancak terörü sona erdireceğim derken siyasi bölücülüğe ortam yaratılmakta, bilerek veya bilmeyerek, kimlik, vatandaşlık, yemin metinleri derken, Türk ve Türk Milleti olmaktan vazgeçilmekte, eşit vatandaşlıktan farklı vatandaşlığa geçiş yapılarak ayrı bir millet oluşturulmasına imkân yaratılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve yapı taşı “Ulus Devlet” tir. Teröristlerle pazarlık yapmak zaten hatadır. Hele ‘Ulus Devlet’i pazarlık konusu yapmak en büyük hata olacaktır.

***

Şimdi Paris’teki infazın provokasyon olabileceği ve süreci etkileyebileceğinden çekinilmekte, bunun sürece etki etmemesi için her türlü önlem alınmaya ve propagandayla olası etkisi kırılmaya çalışılmaktadır. Medyanın ezici bir çoğunluğu, yönetim böyle uygun görüyor diye İmralı’yı masumlaştırıp, barış güvercini yapıp, sorunun çözümünde baş aktör olarak kamuoyuna sunmakta, aksi görüşte olanlara medyada yer vermemektedir. Bundan sonra aksini söyleyenlerin başına neler geleceğini bilmek de mümkün değildir.
Teröristlerin cenazesinde olay çıkmaması için yoğun bir çaba harcanmış ve hadisesiz cereyan ettiği hususu ısrarla belirtilmiştir. Ancak görünen o ki, sözde PKK bayraklarının açılması, ölenlerin özgürlük savaşçısı olarak tanıtılması, teröriste gerilla denmesi ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bedelini ödediğini söylemeleri ve cenaze törenlerinin propaganda ve şov aracı olarak kullanılması yadırganmamaktadır. Artık ayrı bir millet oluşumunun kabul edildiği ve bunun gereklerinin yerine getirilmesi için yapılan çalışmaların tepki çekmemesine gayret edildiği algısı yaygınlaşmaktadır. Kral çıplaktır. Ancak çıplak olmadığı gösterilmeye çalışılmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları