Tehlikeli sular
Son zamanlarda yaşanan olayların, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, bütünlüğüne ve güvenliğine zarar verecek, adı Türk Milleti olan tek millet anlayışını da ortadan kaldıracak tarzda geliştiği düşünülmektedir. Bu düşüncenin sebeplerini, Diyarbakır’daki Başbakan-Barzani buluşmasında yapılan açıklamalardan, bu kapsamda ortaya çıkan haberlerden ve Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesine koyduğu bilgiden yola çıkarak ifade etmek mümkündür.
***
Barzani’nin devlet başkanı gibi karşılanması, kendisine Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı olarak hitap edilmesi ve şahsında Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki değerli kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum denmesi, Kürdistan varlığının Türkiye tarafından kabul ve tescil edilmesi anlamına gelmektedir. Sınırların cetvelle çizildiğinin ve ortak geleceğin sınırlarla çizilemeyeceğinin ifadesi de, kendi kendimize mevcut sınırlarımızın tanınmadığının ilanı anlamını taşımaktadır. Bu nitelendirmeler Kürtçüleri daha da cesaretlendirmektedir.
Bu kapsamda Belediye Başkanı’nın Barzani’ye “Kuzey Kürdistan’a hoş geldiniz” demesi ve Türkiye Kürdistan’ı ifadesi, Ahmet Türk’ün Diyarbakır’ı Kürdistan’ın başkenti olarak nitelendirmesi, Barzani’nin, “Büyük Kürdistan ve Kürdistan’ın diğer parçaları için de çalışacak mısınız?” sorusuna “Kürt halkı tek millet, tek bir ulustur” cevabı ve açıklamalarında “Çok açık olarak söylemek istiyorum ki; önceliğimiz Kürtlerin birliğidir” sözleri yürekler acısıdır.
“Türk” kelimesi bir ırkın olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyetini kuran halkın da adıdır. Yukarıdaki ifadeler, bu anlamdaki Türk Milletini derinden yaralamıştır.
***
Aşağıdaki gelişmeler de üzüntü ve tedirginlik yaratmaktadır.
Barzani’yle buluşma öncesinde, Kürtçülere şirin görünmek için, Türklük ve Türk Milleti hiçe sayılarak, Diyarbakır meydanından Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü taşıyan levha sökülmüştür.
Karşılamada Kürdistan bayrağı bulundurulmuştur.
PYD özerkliğini yeniden ilan etmiş ve indirdiği bayrağını tekrar çekmiştir.
Barzani’nin ziyareti sırasında KDP’nin facebook sayfasında 21 ilimizi Kürdistan olarak gösteren harita yayınlanmıştır.
PKK’yı özgürlük savaşçısı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de terörist olarak niteleyen sanatçıyla, buna benzer şekilde Kürtçülük yapan sanatkâr ve yazarlar masum olarak gösterilmiş, sanatkâr olmaları istismar edilerek Kürtçülüklerinin/bölücülüklerinin üstü örtülmeye, barışçı olarak gösterilerek sempati toplanmaya çalışılmıştır.
Barzani, ziyaret sonrası Erbil’de verdiği demeçte, asker ve Kemalistlerin çözümün önünde engel olduğunu söyleyecek kadar ileri gitme cesaretini yakalamıştır.
TBMM’de bir milletvekili tarafından Diyarbakır ve bağlı ilçelerinin adının değiştirilmesi için kanun teklifi verilmiştir.
Bölücü başıyla İmralı’da yapılan görüşmeler sonucunda; terörist başının avukatlarıyla, gazete genel yayın yönetmenleriyle, sivil toplum örgütleri temsilcileriyle, akil insan heyetleriyle, dahası uluslararası heyetlerle görüşebilmesine imkân tanınması kararlaştırılmıştır.
NATO, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Peşmerge Başkanlığı’nı, düzenledikleri uluslararası bir konferansa davet etmiştir.
Bütün bu gelişmelerin vahametinin, kamu mühendisliği ve diplomasisiyle üstü örtülmeye çalışılarak toplumun yanıltılmaya çalışıldığı değerlendirilmektedir. Bunda başarı sağlanmış görünse de, henüz nasıl bir tepki yaratacağı bilinememektedir.
***
Bu olaylar cereyan ederken, 15 Kasım 2013 Mardin Nusaybin’de teröristlerle bir çatışma yaşanmıştır. PKK, askeri birliklerin gerilla sahasına girdiği için ateş açtığını söylemiştir. Bu durum, PKK’nın kendisine bir egemenlik alanı oluşturduğuna dair algılama yaratmaktadır. Gnkur. Bşk.lığının sitesinde, PKK tarafından açılan ateşe meşru müdafaa kapsamında karşılık verildiğinin açıklaması ise PKK’nın açıklamasından daha da düşündürücüdür. Bu tuhaf açıklamanın ne anlama geldiğini takdirinize bırakıyorum.
Bu gelişmeler Türk Milletinin gözü önünde cereyan etmektedir. İkinci Cumhuriyet’ten sonra şimdi de “Yeni Türkiye” kavramı yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Anlamı açıktır. Tehlikeli sularda hareket edilmektedir. Kürdistan sözünün, 1920’de kurtuluş mücadelesinin verilmesi safhasında Atatürk tarafından ifade edilmesi, sebebi göz ardı edilerek istismar edilmektedir. 1923 ruhu ve söylemleri arka planda bırakılmıştır. Bunun da bir aldatmaca olduğu kıymetlendirilmektedir. Dikkatlerinize sunulur.