Tayyip Bey’in önsözüyle Fatih’in bedduası!
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, TBMM Bütçe Komisyonu’nda milletvekillerinin sorularını cevaplandırırken yabancılara mülk satışına ilişkin bir soru geldi.. Bayraktar, “Türkiye’nin menfaatleri korunmak suretiyle ve stratejik öneme haiz yerlerde satış yapmamak şartıyla ve bir ilçede en fazla o ilçenin yüzölçümünün yüzde 10’una varıncaya kadar... Daha bunlar netleşmedi bunları tartışacağız. Mutlaka ülke menfaatlerini korumak suretiyle biz yabancılara mülk satılmasını istiyoruz. CHP ve MHP’den de ‘milli menfaatlerini korumanız halinde biz de ondan yanayız’ diyen milletvekili arkadaşlarımız var” diye konuştu..
Bayraktar, yabancılara mülk satışından yana olan CHP ve MHP’li milletvekillerinin kimler olduğunu açıklasaydı da onlara oy verenlerin haberi olsaydı..
***
Yabancılara mülk satışında sizin ülke olarak belirli bir yaklaşımınız vardır ama bir de “alım” yapan ülkelerin stratejisini görmek gerekir. Bu stratejinin nasıl uygulandığını gösteren bir yazı var..
İngiltere’nin Financial Times gazetesinde 7 Aralık 2006 tarihinde, Vincent Boland ve Paul Betts, “Türk Lokumu” başlıklı yorumda “Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci yatırımcılar açısından nasıl bir önem arz ediyor?” sorusunu cevaplandırmaya çalışmıştı:
“Geçtiğimiz dört yıl içerisinde AB ve IMF’nin teşvik ettiği reformlar, Türkiye ekonomisinin AB’ye entegrasyonunu pekiştirdi. Bu da Dexia, Fortis, Citigroup ve BNP Paribas gibi yabancı yatırımcıların, ekonomik dönüşümden en fazla faydalanan sektör olan bankacılık sektörüne girmelerini sağladı. Yabancı yatırımcılar AB sürecinde bir yavaşlama yaşansa bile Türkiye’nin genç nüfusunun, gelişmekte olan orta sınıfının ve yabancı yatırımlara açık olma tutumunun değişmeyeceğini ifade ediyorlar. Öte yandan yatırım bankaları İstanbul’da çok ciddi miktarlarda işlem yapıyor. Alım yönündeki sinyaller, AB sürecindeki duraklama kaynaklı satış sinyallerinden çok daha güçlü olacakmış gibi görünüyor.” (Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bülteninden.)
Kısacası, ABD-İngiltere merkezli dev şirketler, “Aman AB sürecini kesmeyin, ‘Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaaatine sığınan’ bir iktidar sayesinde bakın Türkiye’de ne kadar kârlı bankalar satın aldık. Bu bankalar üzerinden İstanbul’da lokum gibi alımlar yapıyoruz. Ellerindeki bütün serveti alana kadar Türkleri oyalayın” diyordu.
***
Bir de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı iken Tayyip Erdoğan’ın önsöz yazdığı Süheyl Ünver’in İstanbul Risaleleri kitabında da yer alan bir “beddua” var:
“Fatih İstanbul’u alıp da Ayasofya önüne geldiği zaman derinden derine bir inilti işitti. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderdi.
Sakalları uzamış, hali perişan bir keşişi kapatıldığı yerden bulup getirdiler, huzura çıkardılar. Korktu, teskin ettiler.
‘Niçin hapsedildin’ diye sordular? Keşiş fala baktığını ve kuşatma hazırlıkları sırasında Konstantin’in kendisini çağırıp İstanbul’u Türklerin alıp almayacağını bildirmek için remil atmasını söylediğini, remil attığını ve İstanbul’un Türklerin eline geçeceğini söylemesi üzerinde de Konstantin’in kızarak onu zindana attırdığını hikâye etti. ’Ve şimdi karşınızda bulunuyorum, demek ki falım doğru imiş’ dedi. Bunun üzerine Fatih de İstanbul’un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse ödüllendirileceğini bildirdi. Keşiş remil attı ve şöyle dedi:
-İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak, lakin öyle bir zaman gelecek ki emlak ve arazileriniz satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.
Bu falın bildirdiği sonuçtan büyük üzüntü duyan Fatih ellerini kaldırarak ’İstanbul’da edindiğim yerleri ecnebilere satanlar, Allah’ın gazabına uğrasınlar!’ diye beddua etti.”