Tayyip Bey IŞİD’i devlet olarak tanıdı bile...
PKK gibi bir terör örgütünü Kürtlerin temsilcisi, dünyanın en eli kanlı, en şedit teröristi Öcalan’ı da kendi ifadesi ile Kürdistanlı Kürtlerin doğal temsilcisi, yani lideri olarak tanıyan Başbakan Erdoğan, yine dünyanın en iğrenç, İslâm’dan en uzak terör örgütü IŞİD’i de devlet olarak tanıdı da, kimse farkında değil...
Hani, IŞİD, Irak’ta ekmek parası peşinde koşan Türk şoförlerin ensesine namluları dayayıp 23 gün alıkoymuştu ve 23 gün sonra “TIR’lar yükleri ile benim, siz gidebilirsiniz” demişti ya, işte bu hadiseden sonra anladık Erdoğan’ın IŞİD’i devlet olarak tanıdığını, yani biz söylemedik, kendi söyledi.
O gün Cumhurbaşkanı Gül’e bu serbest bırakılma işi soruldu, Gül, “Rehinelerin serbest bırakılmasına sevindiğini” söyledi. Doğru söyledi, şoförlerimiz bir terör örgütü olan IŞİD’in elinde bir “rehine” idiler.. Lakin aynı soru Recep Tayyip Erdoğan’a sorulmadan bizzat kendisi Kadıköy İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nin iftar yemeğine katıldı ve iftar sonrası yaptığı konuşmada sözü Türk şoförlerinin serbest bırakılmasına getirerek, “Türk esirlerin serbest bırakılmasından mutluluk duyduğunu” beyan etti.
Yani Cumhurbaşkanı’nın ve bütün dünyanın “Rehine” dediğine Başbakan Erdoğan “Esir” diyordu. Eşkıya ve terörist “rehine” alır, devlet ise “esir” alır.. Alkole esir, makama esir, kadına esir falan denir amma “esir” in böyle ortamlardaki ortak anlamı, savaşta alınan yahut yakalanan düşman askeridir “esir” denilen..
Başbakan IŞİD’in elindeki “rehinelere, esir” diyerek IŞİD’i bir anda “devlet” konumuna yükseltiverdi. İnatla ve kamuoyunun ağır baskısına rağmen ve bütün dünya “terörist” diyorken Erdoğan’ın IŞİD’e niye “terör örgütü” demediği de böylece ortaya çıktı.
Tuhaf olan şu ki Erdoğan’ın “devlet” muamelesi yaptığı IŞİD’le Türkiye “savaş halinde” değilken oldu bütün bu rehin almalar, Elçilik topraklarına girip Büyükelçi ve personelini bir meçhule götürüp Türkiye’yi bloke etmeler... IŞİD bir yandan bu terör eylemlerini yapıyor, cana, mala mülke el koyuyor, diğer yandan “Hedefimiz İstanbul” diyor amma Erdoğan’ın sözcüsü, “Yok canım, onlar bize bunu yapmaz” türü “şaka gibi” açıklamalarda bulunuyor. Adam baş kesiyor, kestiği başla top oynuyor, bunun şakası mı olur, bundan daha ciddi ne olabilir...
...
Netice olarak diyoruz ki..
Türkiye iyice tuhaflaştı, tanınmaz hâle geldi. Bütün pislikler, bütün kötülükler konuşma yasağı ve mahkeme kararları ile halının altına süpürülüyor. Kasalar halının altına, Deniz Feneri Ev V’in Almanya ayakları halının altına, sıfırlama tapeleri halının altına.. Faturasız 7 milyarlık kol saatleri halının altına, havaalanında bulunan 1,5 ton altınla ilgili soruşturmalar halının altına...
Bu hal(ler) bize, bizi yönetenlerin gerçek niyetlerinin temiz bir Türkiye değil, temiz görünen amma kirli bir Türkiye ile varlıklarını sürdürebileceklerine inandıklarını ve bunun için ellerinden geleni artlarına koymadıklarını gösteriyor. Çünkü gerçekten temiz olanlar halının altını da süpürür, temiz görünmek isteyenler ise işte böyle çer çöpü halının altına süpürür..
İlk defa halkın seçeceği cumhurbaşkanı adaylarından Erdoğan için..
Asılla yüzleşme cesareti olmadığı için..
Asıl olan asıl değil, görüntüdür..