Tarımda yine gözyaşı var

Dünyada üzümün anavatanı Anadolu, İran ve Kafkasya bölgeleridir. Bu gün bağ alanı olarak Türkiye, dünyada beşinci sıradadır... Fransa’nın 825 bin hektar bağı var... Türkiye’nin ise 505 bin hektar bağı var. Buna karşılık Fransa’nın yıllık şarap ihracatı 8.3 milyar dolar, Türkiye’nin ise yalnızca 0.7 milyar dolardır. Yani Fransa’nın bağ alanı Türkiye’nin 1.6 katı ve fakat şarap ihracatı 11.8 katıdır. Bizden daha az bağ alanı olan ülkelerin de şarap ihracatı bizim 3-5 katımız kadardır.
Topraklarımız çeşitli kalitede üzüm üretmeye elverişli olduğu halde bu imkanı paraya çeviremiyoruz. Oysa ki şarap ihracatı, cari açığı kapatmakta yardımcı olabilir. Spekülatif sermaye ve sıcak paraya güvenmek yerine şarap üretimine ve ihracatına teşvik vererek, kendi imkanlarımızı değerlendirmek daha kalıcı ve daha akılcı olur.
Aslında bir ülkede tarım sektöründe yapılanlardan daha önemli olan tarım politikasıdır. Tarım politikası tek başına üretim değildir. Tarım politikası, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları olan bir politikadır. Dolayısıyla, tarımı ve tarımda politikaları değerlendirirken, üretimi, tüketimi yahut ihracatı değerlendirirken, politikaların sosyal yanını da dikkate almak lazım, yani bu politikalar toplam olarak ne fayda getirdi, bu politikalar toplam olarak ne maliyet getirdi, sosyal faydası ve sosyal maliyetini de içine katarak değerlendirmek zorundayız.
Bu çerçevede verimlilik de tek başına üretim artışı olarak değil ekonomik anlamda bir değerlendirmedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde buğday üretiminde verimlilik hektar başına 5.700 kilogram, Türkiye’de hektar başına 2 bin kilogram.
Şeker pancarında Avrupa Birliği’nde hektar başına ürün 58 bin kilogram buna karşılık Türkiye’de 38 bin kilogram alınıyor.
Bal üretiminde Türkiye’nin 5 milyon bal kolonisi var. Çin’den sonra koloni sayısı olarak dünyada ikinci sıradayız... Ne var ki bal üretiminde 4’üncü sıradayız... Koloni başına alınan bal miktarı itibariyle durum daha da kötüdür... Maalesef 14’üncü sıradayız.
Tarım politikası olmadığı için çiftçi zor durumda kalıyor... Birkaç aydır tarım konusunu işleyemediğim için, yazamadığım Mehmet Karaca bakın ne diyor :
“Hatay ili Reyhanlı ilçesinde çiftçiler buğday, soğan, patates pamuk ve mısır ekimi yapmaktadırlar. Çiftçinin kullandığı girdi maliyetleri her yıl çok yüksek şekilde artmakta ama ürünler çok az bir şekilde artmaktadır.
Bizim derin su kuyularımız elektrik ile çalışmaktadır. Bugün bu şartlarda 50 dönüm mısır sulamak için kullandığımız elektrik parası 5 bin TL’den aşağı değildir. Mazot fiyatlarını söylememe gerek yok. İnsanlar mecbur kalmadıkça traktörünü çalıştırmıyor. Daha bunun işçisi, ilacı, ürünün toplanması, nakliyesi, arızasını da düşünürseniz çiftçinin içinde bulunduğu zor durumu daha iyi anlarsınız.”
Öte yandan geçmişe göre bugün tarım ürünlerinin ihracatı, mutlak olarak arttı. Ancak diğer ihracat ürünlerine göre daha düşük kaldı. Bu nedenle toplam ihracatımız içinde tarım ürünlerinin payı azaldı.
Oysaki, dünyada organik ürünlerin pazar payı büyüdü. Türkiye organik ürünlere ağırlık verseydi ve organik ürünler ağırlıklı bir tarım politikamız olsaydı, tarım ürünleri ihracatının payı da artardı. Tarım politikasının sosyal tarafında üretici ve tüketici var. Bu anlamda tarımsal desteklerin altında hâlâ 2001 yılındaki IMF reçeteleri varsa, eşyanın tabiatı gereği sosyal tarafı olmaz.
Tüketici yanına bakarsak; tarlada 25 kuruşa satılan domatesi sofranızda 100 kuruşa yiyor iseniz, bu olayın sosyal tarafı yok demektir.

Yazarın Diğer Yazıları