“Tanzim” değil “Taksim”...
Önce, dün verdiğimiz sözü tutalım, “Van’da neler oluyor” sorusuna cevap bulmaya çalışalım...
Van’da trafik cezası yazmak için bir aracı durduran polis, dirençle karşılaştı. Araçtan inen ağabey kardeş polise, “Bize ceza yazamazsınız!” diyerek direndi.
Polise bağırıp çağıran şüpheliler, etraftan kalabalık topladılar. Toplanan kalabalık, “Burası Kürdistan, polise adam vermeyiz!” diyerek polise direndi. Kanun hâkimiyetini sağlamak için çırpınan polisler, “Burası Kürdistan” diyen kişiler tarafından yumruklandı, araçlarına zarar verildi. Ve gerçekten de dediklerini yaptılar, ceza yazılmak istenen ağabey kardeşi, polisin elinden alıp kaçırdılar. Ceza yazamayan polisler, kendilerine direnen ve darp eden kişilere de bir şey yapamayarak olay yerinden uzaklaştılar.
Şimdi siz “Van’da devlet var” diyebilir misiniz?
Van’da devletin olup olmadığı konusunda kanaat oluşturmak için birinci örneğimiz yetmedi ise bir örnek daha verelim...
Avukat M.A., 2 Eylül 2014 tarihinde öğleden sonra Mahkeme Başkanı S. G.’yi ziyaret etti.
Bu ziyarette, deprem dosyalarının çıkarılmasını istedi. Çünkü, kendisinin PKK tarafından tehdit edildiğini, 23-24 Temmuz’da ortağı avukat M. B.’nin PKK tarafından Başkale’ye kaçırılması, kendisinden 1.000.000 TL. istenmesi, kendisinin asker kontrol noktasından alınması ve 300.000 TL’ye anlaşıp ortağını alıp gelmesi, Van’da herkesin PKK haracında olduğunun, bunu bilmeyen olmadığının, kaçırılma olayının devletin bilgisi dışında olamayacağının, herkesin PKK’nın kucağına itilmiş bir görüntü oluştuğunun, kendisine PKK militanlarının dağın başında, “Sen şu davalardan şu kadar para almışsın, bunları ver” iddialarının mahkeme başkanına aktarmış olması..
Sadece “Van” mı?
Maalesef, hayır...
Ağrı’da belediyeden alacağı olan müteahhitlerin belediyeye çağrıldığı, yaptıkları iş ve hizmetin karşılığı olan milyon liralar tutan hak edişlerini, “belediyeye bağışlayın” diye baskı altına alındıkları, Ağrı’da pek çok kişinin mal varlıklarını nakde çevirip şehri terk etmeye başladığını, müteahhitlerin davalar ve işler bitince Van’ı terk edeceklerini çevrelerine söyledikleri, sıradan sohbetlerin ortak dili, ortak konusu... İşte bu Türkiye’de çiçeği burnunda Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Türkiye’yi yeniden tanzim edeceğiz” diye yeni masallar anlatıyor. Oysa realite, “Tanzim” değil, “Taksim” diyor başka bir şey demiyor... Tıpkı “sıfır sorun” masalı gibi bir üslup geliştirmiş, “Çözüm süreci” dedikleri felâketi, “Hızla akan bir nehirde karşı kıyıya geçmeye” benzetiyor.
Oysa AKP iktidarının yaptığı, “Üst geçide gitmeye üşenen birinin hızla akan trafikte karşıya geçmeye çalışmasından” başka bir şey değil..
Hadi, dedikleri gibi olsun, Türkiye, hızla akan bir nehirde karşıya geçmek durumunda kalmış bir ülke varsayılsın.
Soru şu: İnsan karşıya niye geçer? Ya biri ile buluşmak, ya evi köyü, malı mülkü karşıda olduğu için...
Buluşmak için geçiyorsam, ben niye geçeyim, o geçip benim yanıma gelsin!
Bu bir.
İkincisi; karşıya geçmek için baraj kapaklarının açılmış olduğu Dicle’ye giriyor, ta Irak’ın ortalarında karşı kıyıya çıkıyorsan, aslında karşıya geçmiş olmaz, yolunu da karşıyı da kaybetmiş olursun... Türk milleti adına Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Davutoğlu’ndan beklediğimiz, PKK’nın arzularını gerçekleştirmek için milletin aklını ikna etme cümleleri kurmak değil, PKK’yı ikna ve icbar etmek için Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk’ü ile Kürk’ü ile bu milletin ortak gücünü devreye sokmasıdır... Bıktık ve çok çektik bu “stratejik” hurafelerden...