Tanrıverdi'ye cevap...
Cumhurbaşkanı'nın Başdanışmana ve Millî Güvenlik Zirvesi'nde Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı ile beraber oturan SADAT kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi ile ilgili yazdığım "Yatır arayan general" başlıklı yazım kamuoyunda ilgi ile takip edildi. Tamamı yaşanmış gerçeklerin yansıtıldığı yazı Tanrıverdi'yi öfkelendirmiş olmalı ki Av. Ahmet Cengiz Tangören imzalı bir tekzip metni yollamışlar. Yeniçağ gazetesi hukuka saygılıdır. Mahkeme kararı olmaksızın cevap hakkına saygı adına tekzip yayınlandı. Ama bana da cevap hakkı doğdu.
Her şeyden önce Adnan Tanrıverdi'yi tanımadığımı, hiç bir zaman görüşmediğimin altını çizmeliyim. Dünya görüşlerimiz farklı. Her hangi bir itilafımız da olmadı. SADAT olarak bilinen kuruluşun amacı, faaliyetlerine dair basında korkutucu boyutta haber ve yorumlar yayınlanmıştır. Konu SADAT değil. Tanrıverdi'nin kendisi. Yazı Tanrıverdi'yi rahatsız ettiğine göre doğruları yazmışız. Zaten tekzip metninde anlatılan olayın gerçekleşmediği beyanı yok. Yatır arama işi kabul edilirken yöntemin doğru olmadığından dem vurulup benim "kişilik haklarına saldırdığım, küçük düşürücü ifadeler kullanarak ve iftira attığım" iddia ediliyor. Yazıyı hukukçu dostlarıma okuttum. Herhangi bir suç unsuruna rastlamadılar. Gazeteci olarak yaşanmış bir olayı aktararak kamuoyunu aydınlatma görevimi yerine getirdiğimi belirttiler.
***
Tekzip metni maşallah derin araştırmalar içeriyor. Yazı ile hiç alakası olmadığı halde benim askeri okul yıllarımı mercek altına almışlar. Gocunacak bir şeyim yok... Yatır aramayı inkâr etmiyorlar, Sadece Hikmet Köksal'ın 15'inci Kolordu Komutanlığı yapmadığını belirterek yazının tamamını boşa düşürmeye gayret göstermişler. Doğru. Köksal, 15'inci Kolordu Komutanlığı yapmamış, 1. Ordu Komutanlığı yapmış, 20 yıldan fazla önce yaşanmış olayda akılda öyle kaldığı için sehven yanlış hatırlanmış olabilir. Sonuçta olayın yaşandığı Tugayın bağlı olduğu üst kuruluşlar 15'inci Kolordu ve 1. Ordu...
Yazının özünde "yatır arama ve metodu" var. Bunlar inkar edilemiyor. Zira tanıkları hayatta... Şikayet konusu dosya da arşivde muhafaza ediliyor. Tanrıverdi'nin avukatı "Tam da Zeytin Dalı operasyonunun yapıldığı döneme rastlaması düşündürücü" derken dolaylı olarak bu satırların yazarını "asker düşmanı, harekat karşıtı" olarak itham ediyor. "Askerin düşmanı, düşmanın askeridir" sözünün aileme ait olduğunu gazetesinde, kitaplarında 10 yıldır yazan, televizyon programlarında, konferanslarda anlatan kişiyi en ucuz yafta ile "asker düşmanı" ilan etmek pek yakışmaz muhataplar...
***
Gelelim tekzipteki Kartal-Maltepe'de sahipsiz şehit mezarları konusuna. "İstanbul'un fethi sırasında şehid olarak toprağa verilenlerin mezarlarının belirlenmesi için yapılan çalışma"dan bahsediliyor. Değerli Hocam Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın, cahiller için çok güzel benzetmeleri var. Cuk oturuyor... Hadi kendileri tarih bilmiyor. Ama alemi aptal yerine koymalarına, zeka seviyemizle alay edilmesine göz yumamayız. Fatih'in İstanbul'u feth ettiği yer ile Kartal-Maltepe arasında hiç alaka var mı? Bu coğrafyada kan akmayan yer yok. Ama bunu İstanbul'un fethi sırasındaki şehitlere değil başka bir savaşa bağlasaydınız anlardık. Kaldı ki şehitlikler konusundaki bu satırların yazarının hassasiyetinin zekatını iddia sahipleri ödeyemez. Bizim yatırlara, türbelere de saygımız vardır. Ancak "arama metodu"na dikkat çektik. Şehitlik, yatır ve türbeler bir ağaç ile gözleri kapalı garip sesler çıkararak arama yapılmaz. Her şeyden önce tarih bilgisi gerekir. Binlerce yıllık tarihi eserlerin ortaya çıkarılması için arkeologların kazı metotlarını bütün dünya biliyor. Anadolu'nun dört bir yanındaki şehitlik ve mezarların belirlenme yöntemi de belli. Sonuçta Adnan Tanrıverdi'nin gönderdiği tekzip metni kendi ifadeleri ile çelişiyor.
"Yatır arayan general" yazısının sonunda olayı yaşayan Üsteğmenin ve diğer tanıkların isimlerinin belli olduğunu şayet mahkemeye verilmesi durumunda gelip tanıklık yapmaya hazır olduklarını vurgulamıştım. İddiamın arkasındayım.
Buyursunlar...