Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Tamiri çok zor iki büyük tahribat

Yönetimin, dış politikada yaptığı hatalı davranışların yanında, iç politikada da çok büyük hatalı iki davranışının büyük tahribatlara neden olduğu görülmektedir. Bunlardan biri askeri vesayeti kaldırmak için izlenen yol, diğeri de Kürtçülük sorununu çözeceğim diye uygulanan politikadır.

***

Yönetimin iktidara gelir gelmez AB sürecini canlandırma ve bir an önce müzakere sürecini açma politikasına öncelik verdiği görülmüştür. Bu girişimdeki asıl amacın, TSK’nın Avrupa ordularındaki gibi bir statüye geçirilerek, var olduğuna inanılan askeri vesayetin bu yolla ortadan kaldırılması olduğu değerlendirilmiştir. Bunu gerçekleştirmek için AB’ye, Kıbrıs dahil her türlü tavizin verilebileceği, uygulamalardan anlaşılmıştır.
Bu durum devam ederken, vesayeti kaldırmada daha etkin olabilmek için, TSK’nın Türk Milleti’nin gözünden düşürülmesi, itibarsızlaştırılması, etkisizleştirilmesi ve ona gözdağı verilmesi için,daha önceden başta yargının ve emniyetin olmak üzere kurumlara sızmış olan ve şimdi paralel devlet olarak adlandırılan cemaat hareketinin, bu konudaki eylemlerine göz yumulmuş, imkân sağlanmış, ortam hazırlanmış, destek verilmiş, hatta davaların savcısı olunduğu dahi belirtilerek arkasında durulmuştur.
2010 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle yüksek yargıda etkin olabilmek için yeni düzenlemeler yapılmış, bu arada Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı da getirilmiştir. Yeni düzenlemeler gereği yapılan atamalarda, etkin olma düşüncesiyle hareket edilmiş, hatta “Allah verdikçe veriyor” dahi denmiştir. Ancak bu arada yargıda arzu edilmeyen durumlar ortaya çıkmıştır.
Bu kapsamda TSK’nın muvazzaf ve emekli mensupları haksız, mesnetsiz, düzmece deliller ve yalancı gizli tanıklar marifetiyle tutuklanmış, yargılanmış ve mahkûm edilmiştir. Bu konuda, içeride olanların, haksızlıklar karşısındaki müracaatları, savunmaları, yakınlarının feryatları görmezden gelinmiştir. Bütün bunlar gerçekleşirken yönetimdekiler ve onlara yandaşlık yapan medya, memnuniyet içinde olanları seyretmiştir. Hatta bunlardan, kin ve intikam duygularını gizleyemeyenlerin zevk aldıklarına ve bunu da ifade ettiklerine şahit olunmuştur.
Geçtiğimiz hafta AYM, bireysel müracaatlara istinaden hak ihlali kararı vermiştir. Buna istinaden yerel mahkeme tarafından verilen tahliye kararları neticesinde yeniden yargılama süreci başlatılmak üzere, suçlanan TSK mensupları serbest bırakılmıştır. Ancak bu konunun, bunu yapanlar, ortam hazırlayanlar, göz yumanlar, destek olanlardan hesap sorulmadıkça sonuçlanmasının mümkün olamayacağı, hem bundan doğrudan zarar görenler, hem bunun acısını yakından hissedenler, hem de gönülden onların yanında olanlar tarafından inançla ifade edilmektedir.
Şimdi de, paralel devlet olarak adlandırdıkları cemaatin kendilerine de dokunduğu görülünce, onunla mücadeleye girişilmiştir. Sanki düne kadar onlarla birlikte değillermiş gibi bir tavır içine girmiş olmaları inandırıcı olmamaktadır.
Serbest bırakılanların da kendilerinin yaptığı anayasa değişikliği sayesinde bu duruma kavuştukları belirtilmektedir. AYM’de bu hak olmasaydı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden bu yönde karar çıkmış olsa dahi, parasını ödeyip içeridekileri çıkarmayabileceklerini dahi ifade ederek bundan pay çıkarmaya çalışılmaktadır. Ancak bu uygulamadan memnun olmadıkları da aşikârdır. Bu kapsamda, TSK mensuplarının tahliye edilmesini içine sindiremeyen ve kinini açığa vuran yönetici ve yandaşların sözleri de dikkatlerden kaçmamaktadır. Olaylara at gözlüğüyle bakmayanların, neyin ne olduğunu açıkça gördüğünü söylemek mümkündür.

***

Diğer tahribat da, terör ve bölücülük konusunu Kürt sorunu zannedip, bugüne kadar yapılan mücadeleyi yanlış olarak nitelendiren bir anlayışla, ne olduğu da tam anlaşılamayan yeni bir politika izlenmesidir. Bugüne kadar yapılan uygulamalar bölücülüğü daha da azdırmıştır. Verilen tavizler çıtanın yükseltilmesine ve konunun geri dönüşü gittikçe zorlaşan bir sürece sokulmasına neden olmuştur..
Dış politikadaki yanlışlıklar da bunu körüklemiş ve desteklemiştir. Başta ABD ve Batı’nın da teşvik ve telkinleriyle de “çözüm süreci” olarak adlandırılan, sonunun nereye varacağı bilinmeyen bir girdaba girilmiştir. Ortada bir gizli anlaşmadan, hatta bölücü başının serbest bırakılma ihtimalinden dahi söz edilmektedir. Bütün meselenin Türk Milleti’nin hazmetme kapasitesinde kilitlendiği kanaati oluşmuştur. Önümüzdeki seçimlerden beklentiler, konunun vahametini daha da artırmaktadır.

***

Bütün mesele Türk Milleti’nin sağduyusunda yatmaktadır. Bu sağduyunun harekete geçmesinde, duyarlı anayasal kurumların ve vatandaşların teşvik ve telkinlerinin etkili olabileceği düşünülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları