Tabancanın kabzesi...
Binbaşı Barış Dedebağ ile ilgili dün yazdıklarımdan sonra adeta e-posta yağmuruna tutuldum. Dedebağ'ın halleri, hadsizliği, haksızlığı üzerine öylesine muzdaripler var ki... "Burdan köye yol olur"a varıyor...
Biz dönelim yine 16 Temmuz'a... Barış Dedebağ'ın icraatlarına... DVD 2'yi izleyelim. Gözaltındaki personel ile ilgili Binbaşı Tolga Yılmaz ve Yüzbaşı Melih Kayacan görevlenderiliyor. Dedebağ "Polis içinde bulunan adamların delil karatma veya kurtarma girişimlerine karşı uyanık ve dikkatli olacaklardır ikinci bir emir gelmeden çekilmeyeceklerdir" emrini veriyor. Aradan 3 dakika geçiyor Dedebağ hızını alamıyor. "Şu anda general dahil herkesin rütbeleri alınmıştır" sözleri ile raconu kesiyor. Göz altındakilerin teslimleri tamamlanıyor. Albay Sıddık Çoban, Barış Dedebağ ve polisler tümen komutanı makamına giriyorlar. Darbecilerin atama listelerinin çıktılarını buluyorlar. Dedebağ heyecanla "Adli savcılık yetkisi benim üstümdedir" diyerek kendisini savcı olarak tayin ediyor. Aradan 12 dk. geçiyor. Dedebağ Albay Sıddık Çoban'a dönüp; "Sizinle ilgili şüpheli duyumlar aldım odada kalın" derken birlikte hareket ettiklerini unutuyor mu yoksa kendisine yeni hedef seçtiği mi henüz belli değil. Dedebağ hemen oracıkta mahkemeyi kurmuş gibi esiyor. "Şu anda tutuklananlar, tutuklamalar haksız olsa bile onların bu süreçten dönmeleri 4-5 ayı alır" sözlerini sarf ederken 3-4 ayın 14 ayı aşabileceğini bilmiyor mu? Albay Sıddık Çoban, Dedebağ'ın davranışlarından rahatsız. Ancak Emniyet Müdürü ve polislerle yakın olduğu için mesafeli duruyor. Etimesgut Emniyet Müdürüne dönüp: "Size teslim ettik. Size eşlik edecek arkadaşlarım da kalacaklar. Binbaşı Barış, sen de gidiyorsun. Adli işlem subayı olarak nezaret ediyorsun sonra dönüyorsun" emrini veriyor. Dedebağ da "Tamam komutanım" diyor ama Çoban'ın "Adli işlem subayı" hatırlatmasına bozuluyor. Zira darbeyi yalnız başına önleyen adam rolünde kararlı. Barış gözaltındakileri Etimesgut Belediyesi araçları ile spor salonuna götürürken bile bulunduğu arabada kamera çekimi yaptırıyor. Salona giriyorlar. Tüm gözaltı personeli yere çömelmiş vaziyette. Polisler ile askerler etrafında emniyeti sağlamış. Gözaltındaki Tuğgeneral Bican Kırker ve albaylar geliyor. Kollarında asker ve polis var. Dedebağ savaş kazanmış komutan edası ile: "Ben bu gün her silah arkadaşıma, her amirime şüphe ile baktım" diye nutka başlıyor. Yerinde duramıyor yine. Belinden bir silahını çıkarıp gösteriyor sonra da ikincisini. Resmen show yapıyor. Elinde tabancası ile emin adımlarla yürüyüp Tuğgeneral Bican Kırker'in kafasına kabze ile vuruyor ardından sırtına bir de tekme atıyor. Belli ki "Kurtlar Vadisi" dizisi setinde sanıyor kendisini... Polat Alemdar tiripleri ile: "Bu kafasına vurularak, kafası yarılan tarafımdan darp edilmiştir" sözleri ile bir nevi "cellat" olduğunu vurguluyor. Kötü muamele ve işkence iddalarına kanıt bırakıyor resmen. Sonra "Savcı" olduğunu hatırlayıp; gözaltındaki personele hukuki haklarını okuyor. Hemen ardından "avukat cübbesi" giymiş gibi bir eda ile "Çünkü ben bunların içerisinde masum olduğuna inandığım silah arkadaşlarım çıkabilir" sözleri ile pamuk şeker dağıtıyor adeta...
Değerli Okuyucularım; yukarıdaki dialoglardaki Türkçe konuşma bozuklukları bize ait değil. Mahkeme dosyasındaki DVD'lerin çözümünde. Bir film setinden, tiyatro sahnesinden de alıntı değil. Dahası şizofren hasta ile psikiyatrist arasındaki terapi dialogları da değil. 80 milyonluk koca bir ülkenin kaderinin yaşandığı o meşum geceden izler...
Tüm okuyucularımızla beraber 2 gündür yazdıklarımı okuyan hukukçuların şimdi: "Peki bu şahıs nerede?" sorusunu yönelttiğini tahmin ediyorum. Bir ton hukuksuzluğun yaşandığı o gecenin sözde(!) kahramanı Binbaşı Barış Dedebağ ne hikmetse sırasını beklediği Yarbay rütbesine yükseltilmedi. Rüyasına yattığı üç-beş rütbe atlayıp korgenerallikle de ödüllendirilmedi. Hakim-Savcı olarak da atanmadı. Avukatlık yapabilmesi için KHK ile Baro üyeliği de verilmedi. Kimbilir belki de "tasfiye" operasyonu esnasında yerine getirdiği görevin ödülü ve yaptığı hakuksuzlukların hesabından korunması için yani Başbakanlık veya yeni yasa ile Cumhurbaşkanlığı izni ile soruşturmadan yırtması için kendi isteği ile emeklilik dilekçesi verip doğruca "Kamu Güvenliği Müsteşarlığı"nda "Danışman" kadrosuna dahil edildi... Evet, evet... Barış Dedebağ Kamu Güvenliği Müsteşarlığında "Danışman" üstelik yandaş kanallarda "FETÖSAVAR" rolünde bol miktarda ahkam kesmeye devam ediyor. Gerçek darbecilerin masum postuna bürünmesinin müsebbibi durumunda. Davalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittiğinde Dedebağ'ın görüntüleri yüzünden "at izi it izine karışacak"... Belki de Türkiye'ye "işkence" suçundan cezalar yağacak... FETÖ denilen bela hukuken dayanak bulacak...
Olaylar burada sadece Barış Dedebağ ile bitmiyor. Bir de Akıncılar Üssü davası var... Evet 15 Temmuz gecesi Özel Harekat merkezinde 44 şehit var... Polis öfkeli-intikam peşinde. Ancak devletin intikamı olmaz. Akıncılar'dan kalkan uçaklar özel harekatın polislerini şehit etti. Kabul... Ama, bunun intikamı o pilotları ve harekatın yürütüldüğü üstdeki personeli öldürmek olamaz!.. Evrensel hukuk ve vicdan "müsebbiblerin bağımsız yargı ile cezalandırılmasını" işaret eder. İnfaz, celladın işidir. Acı ile infaz kararı verenler zamanla hata ettiğini bilse bile iş işten geçmiş olur. Önümüzdeki hafta polis müdürünün "hepsini öldüreceğiz" kararı ile O'nu durduran, kan akmasını engelleyerek asker ile polis arasında "kan davası"nı önleyen komutan için verdiği ifade ile 14 aydır tutuklu kalan, darbeyi önleyen ve ne yazık ki haksız tutuklu olan Yıldırım Güvenç generalin öyküsünü yazacağım. Kim bilir belki de ibret olur...