Taassuba karşı omuz omuza
Akılalmaz işler oluyor;
En olmaması gereken yerde, en olmaması gereken zamanda.
*
Ezelden beridir zaten savunduğum bir iddiaydı ama şu üç günde iman ettim ki, bu ülkede "demokrasi" mefhumunu tam manasıyla özümsemiş olan tek kitle, Türk Milliyetçileri.
*
Tam teşekküllü bir algı operasyonuna maruz haldeki toplumsal vicdan bugün itibarıyla bunu yapamaz belki, ancak siyasal tarih, en özgürlükçü, en liberal, en demokrat yaftaları gururla taşıyan nicesinin içinden ne menem birer bağnaz çıktığını, şu üç günde illa ki not etti.
Hiçbir makul zemine oturtmanın mümkün olmadığı bir körlüğe, taassuba, kuru inada, hırs ve hacet yarışına tanıklık ediyoruz.
Ne uğruna?
*
Daha eşiğinde bile dayanılmaz ölçüde yoksullaştıran, tümden içine girildiğinde vuracağı darbenin hem milleti, hem devleti nasıl yerle yeksan edeceği aşikâr bir ekonomik buhranın gölgesindeyken…
Deprem bu "gölge"yi "karabasan"a dönüştürmüşken…
Maddi manevi kayıplarının telafisi mümkün olmadığı gibi, tedavisi de yıllar sürecek bir büyük afetin enkazından, ne fiilen ne de ruhen çıkamamış hâldeyken…
Ülkenin fay hatları sadece jeolojik zeminde değil, ideolojik, psikolojik, teolojik olarak da her geçen gün derinleşir, "kırık"lar her dakika daha da yaralayıcı bir hâl alırken…
Ne kolon, ne kiriş, ne çatı; "devlet" dediğimiz sistemin "temeli" dışındaki her yeri, yanı, kurumları, teamülleri tel tel dökülürken…
Uzatmak çok mümkün de uzatmayayım; yargı, yürütme, yasama, hukuk, güvenlik, savunma, eğitim, sağlık, ekonomi, hangi alanda, neyi tutsak elimizde kalırken…
Hangi tarihte yapılırsa yapılsın, nihayetinde yapılacak olan ilk seçim, bütün ülkenin kaderini bir tek kişinin keyfine ipotekleyen bir sistemi kronikleştirme tehlikesi de içerdiğinden, Türkiye için ''Ya millî egemenlik, ya bitmeyen kölelik'' niteliğine bürünmüşken…
Haliyle, "Milletin istiklali" bir kere daha "milletin azim ve kararlılığına" muhtaçken…
Ve o "azim ve kararlılık", son 20 yılda ilk defa bu kadar "görünür"ken…
Ne uğruna?
*
"Tutunacak dalsızlık" sendromu içindeki bir milletin karşısına…
Kendinden olmayanı, kendi gibi düşünmeyeni, kendi gibi inanmayanı, kendi gibi yaşamayanı, kendi gibi sevmeyeni yok sayan ve dahi "düşmanlaştıran" bir zihniyeti yenmek iddiasıyla çıkıp da…
Karar gününde ilk iş "kendi gibi düşünmeyeni" anlamaya çalışmak yerine yok saymak; ne uğruna?
*
"Esas"en, bu ülkenin en yan yana gelemez varsayılan geleneklerini yan yana ne ki, kol kola, omuz omuza getirmeyi başarıp da,"usul"en aynı yolda yürüyememek; ne uğruna?
*
Bugüne kadar yürünen uzun, meşakkatli yolun, belki de en kolay aşılacak virajında, "söz konusu vatansa gerisi teferruattır" anlayışıyla üzerlerine düşen her nevi bedeli ödemekten, her türlü özveride bulunmaktan, her türlü cefayı omuzlamaktan imtina etmemiş, dolayısıyla "söz konusu olanın vatan" olduğuna ikna oldukları anda isim, makam, mevki hiçbir şeye "takılmayacakları" aşikâr olan insanları "iknaya tenezzül etmemek" ısrarı; ne uğruna?
*
Muhalefetin, 2017 yılından itibaren ortaya koyduğu haysiyetli mücadeleye olan saygımdan dolayı pazartesi gününe kadar, -o mahallelerden yükselen her nevi terbiyesizliğe, hadsizliğe, kibre, üsttenci dile rağmen- günün sonunda belki de hep birlikte "bu ülkeye kazandırmasına" çalışacağımız hiçbir kişi, kurum, kuruluş, grup nezdinde, maksadını aşar şekilde anlaşılacak bir ifade kullanmak istemem.
Bu sebeple, bugün, şu kadarını söylemekle yetineceğim:
Bir tahammül, saygı, anlayış, uzlaşı timsali olarak kurulan 6''lı Masa''dan kalkan, 6''lı Masa''yı dağıtan her kim olursa olsun, ama öyle ama böyle illa bir siyasi bedel ödeyecektir.
Ve fakat…
Ya, onu o masadan kalkmaya zorlayanlar, masayı dağıttıranlar?
Bugün yürütülen o tam teşekküllü algı operasyonunun yüzü suyu hürmetine, şimdilik belki nispeten daha az, ama tarih nezdinde onların da ödeyeceği bir bedel, onlardan sorulacak bir hesap da olmayacak mıdır sanıyorsunuz?
*
Akıl, mantık, vicdan ve insafta ortaklaşılabilmesi umuduyla.
------
Not: Bu yazı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener''in dünkü açıklamasından önce kaleme alınmıştır.