Suud'un eline Kaşıkçı kanı bulaşmış olan Prens Selman, şunu söylemişti; "Amerikalı askerlerin Suriye'de orta vadede kalması gerektiğine inanıyoruz. Suriye'deki ABD gücü, Washington'ın bu ülkenin geleceğinde söz hakkına sahip olmasına da imkân verecektir."
Prens Selman biliyor ki, ABD askerleri Suriye'den çekilince oluşacak boşluğu sınırda bekleyen Türk askeri dolduracaktır!
Son zamanlarda Suud ve BAE, Türk ve İslam karşıtlığını gösteren üç açık ihanet sergilemiştir.
Birincisi: Suudi Arabistan'ın yarı resmi medya organlarından "Ukaz" gazetesinden Abdullah el-Gadvi, Kandil'e giderek PKK'lı teröristlerle görüşmesidir.
Abdullah el-Gadvi, röportaj yaptığı PKK'lı terörist Rıza Altun'u, "PKK'nın Dışişleri Bakanı" olarak nitelendiriyor.
PKK'lı terörist Altun, Suudi gazetesinde yayınlanan röportajında, PKK'nın Suriye'de rejim güçleri ve ABD ile ilişkisi hakkında açıklamalarda bulunarak bu ilişkinin bir "zorunluluk" olduğunu öne sürüyor.
TSK unsurları bu gazetecinin PKK'nın "dış işleri bakanı" olarak nitelediği Rıza Altun'a ciddi bir operasyon yaptığını hatırlatalım.
İsrail'in işgal ettiği Suriye'ye ait Golan Tepeleri'nin İsrail'e ait olduğunu ABD başkanı Trump ilan etti.
Bu gaspa yönelik dünyanın her yanından büyük tepkiler geldi.
İkincisi: BAE Dışişleri Bakanı Garkaş, Golan gaspıyla ilgili en ufak bir açıklama yapmazken, Arapları İsrail açılımı yapmaya çağırmasıdır. Diyor ki, "Arapların İsrail ile temas kurmama konusunda aldıkları Arap kararı çok yanlıştır. Arap dünyası bir an evvel İsrail'le ilişki kurmalıdır."
Daha vahimi, Filistinliler için ayrı bir devlet istemekten vaz geçilmesi ve "Filistinlilere İsrail devleti içinde eşit yurttaşlık sağlamak için çalışılması gerektiğini" söylemesidir.
İsrail'in Golan'ı gaspettiği sıralarda yapılan bu açıklamanın ne anlama geldiği açıktır.
Üçüncüsü: Suud'un yarı resmi yayın oraganı olan Ukaz adlı siyonizmin hizmetkarı gazetenin yazarlarından Hani ez-Zahiri de "DEAŞ'ın ilk devleti 1299-1923" başlıklı makale yayınlıyor.
Türk tarihini ve İslam'ı karalamaya yönelik bu makalede Osmanlı Devleti'ne yönelik şu hakaretlerde bulunuyor.
"DEAŞ'tan önce kuruluşu, suçları, katliamları ve hatta yıkılışından sonra askerlerini tıpkı fareler gibi Arap dünyasından çekme aşamalarından geçen bir devlet vardı.. O da kendini sahte bir şekilde Osmanlı Devleti olarak tanıtan ancak gerçekte DEAŞ'ın birinci devleti idi."
Başından bu yana bu zalimler hainlikte, İslam/Türk düşmanlığında ve ihanette sınır tanımamışlardır.
Osmanlı'nın son yıllarında İngiliz hizmetkarlığı yapanlar bugünlerde de İsrail/ABD hizmetkarlığı yapmaktadırlar.
Gazetenin Yönetmen Yardımcısı Halid Abbas Taşkendi'nin "Yeni Osmanlı, atalarının imparatorluğunda ne arıyor?" başlığıyla şu hakaretlerde bulunuyor.
Osmanlı Devleti ve Hanedanı'na Avrupalı İslam karşıtı tarihçilerden aktarma yaparak 'Türk milletlerinin İslam'ı gerçek anlamda benimsemediklerini ve eski putperest inançlarının kalıntılarıyla karışık bir inançla tarihlerini sürdürdükleri' iddiasını alçakca ileri sürüyor.
Bunun da ötesinde "Osmanlı Devleti'nin toplumlarda oluşturduğu kutuplaşmaların İslam dinini olumsuz etkilediğini" iddia ediyor. Dahası bu siyonist uşağı yazdığı makalede, "Osmanlı'nın Balkanlar'daki savaşlarının İslam'ı yaymak için değil, ganimetleri elde etmek amacıyla yapıldığını" yazmasıdır.
Öncelikle Suud/BAE/Mısır üçlüsünün ABD/İsrail dostu, Türkiye karşıtı bir politika izlemelerinin tesadüf olmadığı tespitini yapmak gerekir.
"Ümmet...ümmet" diye sayıklayanların ümmetin önemli bir kısmının İsrail'in zimmeti haline geldiğini görmeleri gerekiyor.
El Kaide'nin Suud'un gerçek evladı olduğu Irak/Suriye formunun adının da IŞİD olduğunu gözden ırak tutmamak gerekiyor. Kaşıkçı faciası, Suudi Arabistan'ın devlet olarak IŞİD yöntemlerini aynen uyguladığını gösteriyor.
Kaşıkçı cinayetinde suç üstü yakalanan Prens Salman ve adamlarından her türlü iftira ve melanetin geleceğinin farkında olmak gerek.
Suudların dünya çapında Türkiye aleyhtarlığı için ciddi paralar ayırdığını tahmin etmek için çok da akıllı olmaya gerek yoktur.
