Suudiler bu cüreti nereden aldı?
Muhalif olduğu bilinen bir gazeteci ülkesinin konsolosluğuna gider. Başına gelenler konusunda rivayet muhtelif ama katı ve net gerçek, adam girdiği konsolosluktan bir daha çıkamaz.
Adam ülkesinin konsolosluğuna girerken de başına gelecekleri sezmiş gibi nişanlısına 'eğer şu saate kadar gelmezsem şu isimlere haber ver' der.
Böyle bir ihtimalin var olduğu bir yere bu adamın neden gittiği de anlaşılır değildir. Herhalde adamın basireti bağlanmış!
Bedevilikten barbarlığa terfi etmiş olan bir rejim!
Suudi Arabistan'da en gerici, en ilkel, en sadist unsurların terörcü diktatörlüğünü uygulayan bir rejim var.
Orada iktidar sahipleri muhaliflerini her yöntemi kullanarak susturmaktadır. Suudların iktidar ve muhalefet algısı Stalin Rusya'sınınkine çok benziyor.
Bu esrarengiz olayı duyanlar bir kez daha Soğuk Savaş döneminin casusluk, cinayet ve istihbarat savaşıyla karşı karşıya olduklarını anlıyor.
Bu noktada Hariri olayını hatırlamak gerekir.
Çok yakın bir geçmişte Lübnan Başbakanı Saad el Hariri apar topar gittiği Suudi Arabistan'da "İran'ın bölgede ellerinin kesilmesi gerek" diyerek istifa ettirilmiş ve uzun süre bir ülkenin başbakanı Suudi Arabistan'da göz altında tutulmuştu.
Suudi Arabistan'da Kral Selman bin Abdulaziz ve oğlu Veliaht Prens Muhammed bin Selman; bir saray darbesi ile 11 prens, 4 bakan, kraliyet muhafızları komutanı ve 34 eski bakanı tutuklatmıştı.
Bugün bu ülkede iktidardakilerden farklı dinî yorum yapan İslâm âlimleri bile hiçbir sebep gösterilmeksizin ortadan kaldırtılabiliyor ve eğer şansı varsa ağır hapishane şartlarında kalabiliyor.
Suudi Arabistan'da yapılan reformları eleştirdikleri için faili meçhul olmuş ya da akıbeti malum hale gelmiş bir çok din adamı var.
İstanbul'daki Suud konsolosluğuna girdikten sonra sır olan Cemal Kaşıkçı adlı gazeteci de ülkesindeki rejimin bu yönünü eleştiriyordu.
O bile kendisine DAEŞ yöntemleriyle kendi devleti tarafından tuzak kurulacağını düşünememiş.
Usulüne uygun biçimde insan ortadan kaldırma!
Kaşıkçı kolay yutulacak bir lokma, üstü kapatılacak sıradan bir vaka değildir.
Bu süreç her an Ankara ve Riyad arasında ciddi bir krize neden olabilir. Bunun yanı sıra DAEŞ yöntemlerini siyaset olarak benimseyerek bir gazetecinin korkunç şekilde "yok edilmesi" olayı, Prens Selman'ın da sonunu getirebilir.
Çünkü bu konu sadece Ankara'yı ilgilendirmiyor. Dünya kamuoyu Kaşıkçı'nın akıbetini çok yakından izliyor.
Suudilerin gündüz gözüyle MOSSAD vari yöntemlerle adam kaçırıp cinayet işlemesi, hele hele bunu İstanbul'da yapmaya kalkmaları yanlarına kalmamalıdır.
ABD'nin can suyu, İsrail'in yandaşı olan Suudi Arabistan'ın yeni yöneticilerinin Kaşıkçı olayındaki cüreti dikkat çekicidir.
İşin bir de şark kurnazlığı tarafı vardır. Suudi yetkililer Kaşıkçı'nın kapısından girdiği saatlerden itibaren Başkonsolosluğun "bütün güvenlik kameralarının" devre dışı kaldığını söylüyorlar.
Aynı gün konsoloslukta çalışan Türk personeli dışarı çıkarıyorlar.
Suudi Arabistan'dan uçaklar dolusu ajan geliyor ve bütün bunlar olurken MİT'in ne yaptığını da kamuoyu merak ediyor.
Anlaşılan İsrail iş birlikçisi Prens Salman'ın adamları MOSSAD'dan "bir insan usulüne uygun nasıl ortadan kaldırılır?" dersini iyi alamamışlar.
Suudlar, ABD'ye ve İsrail'e sırtını dayayarak başta kendi vatandaşlarına olmak üzere Müslüman ülkelere meydan okumaktadır.
Filistin'de İsrail'e karşı verilen mücadeleyi boğmak için elinden her geleni yapan Suudi Arabistan'ın korsan yöneticileri bunun karşılığı olarak ABD'den destek göreceklerini ve bu bağlamda her türlü iğrenç cinayeti işleyebileceğini düşünmüş olmalılar.
Suudiler; İsrail, BAE ve Mısır'la birlikte kurulan ABD ekseninin Kaşıkçı olayı yüzünden bozulmasına izin verilmeyeceğini hesaplamış olmalılar.
Gelişmeler Suudilerin beklentilerini cevaplar niteliktedir.
Suudi, cesareti işte buradan alıyor!