Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Suskun muhalefet, kızgın iktidar!

Mutlak hakikati elinde tuttuğunu sanan kesin inançlı bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. İktidar uygulamalarının en iyi, en doğru, en İslami, en insani, en millî, en vatansever olduğunu düşünüyor. Kendisine muhalefet edenleri de en olumsuz, en hain, en bölücü kavramlarla tarif ediyor.

İktidar resmen 'gerçek benim, ben gerçeğim, doğru benden ibarettir' duygusu yaratmaya çalışıyor. Hâlbuki Allah'ın hiçbir kulu hangi makam ve kariyere sahip olursa olsun 'doğru benim, ben doğruyum, bana karşı çıkan herkes yanlıştır' diyemez!

Hedef göstermek!

Aslına bakılırsa doğru ya da yanlışta mutlaklık da yoktur. Dahası mutlak doğru ya da mutlak yanlış yoktur. Yanlışların içinde doğru, doğruların içinde yanlışlar vardır. Neye, nereden, ne zaman, hangi yöntemle baktığınıza bağlı olarak doğrular yanlışlanabilir, yanlışlar da doğrulanabilir. Sıfır hata, yüzde yüz doğru, mutlak isabet arayanların bunun bu dünyada bulunmayacağını bilmek gibi bir ferasete sahip olmaları gerekir.

Bir ay içinde yargıya intikal etmiş iki önemli gelişme oldu.

Bunlardan birincisi televizyoncu Fatih Portakal'a yaptığı bir konuşma nedeniyle "bilmezsen haddini, millet patlatır enseni" denilebilmiştir. Bunun akabinde Fatih Portakal'ı Osmanlı Ocakları'ndan bir grup "En az yüzde 52 evlerinde dişlerini sıkarak beklemektedir" sözleriyle tehdit etmiştir.

Müjdat Gezen ve Metin Akpınar'a da benzer bir nedenden dolayı "git yargıda bedelini öde" denmiş ve hemen bunun ardından yargı harekete geçmiş ve sabahın erken saatlerinde iki sanatçı polis gözetiminde adliyeye götürülmüştür.

Ardından da FOX TV ile Halk TV'ye RTÜK yıldırım hızıyla milyonluk para cezaları kesmiştir.

Türkiye'de bu şartlarda muhalif bir söz etmeyi bir yana bırakın eleştiri bile büyük bir risktir.

Türkiye'deki iktidarın elbette Goebbels'in; "Gazeteciler bir piyanonun tuşları gibi olmalıdır, biz hangi tuşa basarsak o sesi çıkarmalıdır." kesinliğinde bir aşırılığı yoktur. Ancak eleştiriden de hiç hoşlanmadığı bir gerçektir.

İktidarın baskılı hâkimiyeti!

Bu şartlar altında bir de siyasi olan ekonomik olanı belirler hale gelince iş iyice çığırından çıkar.

Bugün iktidar siyasi gücünü kullanarak kendi zenginini, sosyetesini, aristokratını belirler hale gelmiştir. Bu durumun doğal sonucu olarak yolsuzluk, çürüme, rüşvet ve yozlaşma bir ur gibi her yanı sarmıştır.

İktidar elindeki etkileme ve algı yönetme araçları vasıtasıyla yanlışları doğru, zulmü adalet olarak pazarlar hale gelmiştir.

Kamuoyu iktidarın sunduğu güçlü görüntülere, abartmalara ve sürekli tekrarlara mahkûm haldedir.

Hukuk devletinin formaliteye, kuvvetlerin ayrılığının keyfiliğe indirgendiği bir yerde demokratik bir rejimi adil bir biçimde yürütmek mümkün değildir.

Böyle bir rejimde iktidara karşı her türlü eleştiri, devletin bekasına yönelik tehdit, vatana ihanet, açık ve yakın tehlike olarak sunulur.

Bu durum rejimin gücüne bağlı olarak haklı görülen bir bastırma ve susturma politikasına dönüşür.

Türkiye'de televizyonların, gazetelerin, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, bürokrasinin ve zenginlerin üzerinde iktidarın hâkimiyeti ezicidir.

Şurası çok açıktır ki son altmış yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en güçlü iktidarıyla Türk halkı karşı karşıyadır.

Bu şartlarda iktidarı denetleyecek bir muhalefetin ya da ikaz edecek ve eleştirecek bir babayiğidin çıkması kolay değildir.

Her türlü iç denetim ve muhalefetin etkisizleştiği ya da gayrimeşru ilan edildiği bir yerde iktidar sahiplerini yanlış yapmaktan alıkoyacak bir mekanizma da yoktur.

Muhalefet iktidarı denetlemek bir yana eleştirme imkânına dahi sahip değildir. Buna karşın hâlâ iktidar kızgın, muhalefet suskundur.

Demokrasiyi getirenler onu denetleme yeteneklerini kaybettiklerinde tutsak düşecekleri unutulmamalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları