Suriyeliye "Suriyeli" deme yasağı mı var?
Olur bizde böyle bazen;
Hâlâ kurbanlarının kanı damlıyordur adamın ellerinden. Cinayet silahı, parmak izi, barut kalıntısı, DNA izi ve hatta itiraflarıyla, tam tamam delillidir; "katil"dir; ama "katil" diyemezsiniz katile.
Bomba atmıştır… Köy basmıştır… Karakol taramıştır… Mayın tuzaklamıştır… Pusu kurmuştur… EYP patlatmıştır… Devlete kast etmiştir; millete… Bayrağı indirmiştir… Gözü vatan toprağındadır hala… Bir dağ faresidir, maşadır, piyondur ayrı ama nihayetinde teröristtir… Terör örgütü kurmuştur, yönetmiştir yahut bir terör örgütünün emrine girmiştir; diyemezsiniz asla "terörist" teröriste.
Bankalar, belediye iştirakleri, bakanlık bütçeleri, vakıflar, dernekler, kamu ihaleleri… Dağı, ovası, yaylası, ormanı… Taşı, toprağı, altını… Çalmış, çırpmış, yemiş yemiş doymamıştır; göbeğinden dışarı taşar artık "kul hakkı", ceplerinden saçılır, cümle alem şahit "hırsız"dır; "hırsız" derseniz sizinki suç sayılır!
Konjonktür uyarınca kullanışlılık potansiyellerine göre, ülkemizde her dönem birilerine oldukları şey değilmiş gibi yaşama, oldukları şeyin gerektirdiği bedelleri ödememe, hesapları vermeme, yerini-haddini bilmeme kredisi ve hatta garantisi tahsis edilir….
Taraflarının "Suriyeli" sığınmacılar olduğu, kan da dökülen, can da alınan, ülkemiz sokaklarının nasıl Teksaslaştırıldığına da dalalet olan bir kavga iki gündür ısrarla "iki grup arasında" öznesiyle takdim edildiğine, tarafların Suriyeli olduğu bilgisi haber metinlerinde özenle gizlendiğinde, 5N 1K'ya en uymaya çalışanı bile ancak "yabancı uyruklu" demekle yetindiğine göre, Türk basınının haber diline sık sık musallat olan malum el şimdi de "Suriyelilere, Suriyeli deme" sansürüyle mi devrede?
Yazamadım…
Dün, bilgisayarın başına oturup, e-posta kutumu taramaya başlayınca fark ettim; hafta sonu tarafınızdan hayli eleştirilmişim:
- Neden, Emine Bulut'un katledilmesiyle ilgili bir satır bile yazmadın?
Çünkü yazamadım.
***
Ne yazacaktım;
"Bütün kadınlar çiçektir" mi?
"Kadınlara dokunmayın" mı?
"Bu son olsun" mu?
"Vahşet" mi, "dehşet" mi, "trajedi" mi, "katliam" mı, "dram" mı?
"İnsanlığın bittiği yer" mi?
"Sözün bittiği yer" mi?
"İdam edilsin" mi?
"Ölmek istemiyorum (z)" mu?
***
Yeter miydi, peki?
***
Zerre ses olur muydu içinizde kopan o afete?
Kazara o görüntüleri izlemiş bulunmuş olanların yaşadığı travmayı tarif eder miydi; hayatı boyunca o "an"la yaşamaya terk ve mahkum edilen o küçücük kız çocuğununkini söylemiyorum bile.
Teşhisi, tespiti, analizi geçtim; ben, bendeki tesirini bile izaha söz yettiremedim.
Yazmadım değil; yazamadım.
Özür dilerim.
Çekirdek de yollayalım…
Her biri toplumun artık "kronikleşmiş" hastalıklarından ama her nüksedişinde, o mikrobun adını ilk defa duyuyormuş gibi davranıyoruz nedense. "Kadına şiddet" mevzu da öyle. Emine Bulut'un katlinden sonra da "1 günlük olağanüstü duyarlılık" ilan edildi her yanda; en çok ekranda.
Sosyoloğu, psikoloğu, hukukçusu, araştırmacısı, bütün erkekler toplandılar, erkek erkeğe "kadın mağduriyetini" değerlendirdiler. Şiddete uğrayan bir kadının yaşamını, neler hissettiğini, nasıl toparlanıp toparlanamadığını anlattılar…
Acaba nereden biliyorlar?
Yahut nasıl bilebiliyorlar!
Bir vakitler "Bütün kızlar toplandık, toplandık / Sorduk neden yıprandık, yıprandık" diye bir şarkı vardı ya, bütün erkekler toplanıyor artık "neden, nasıl yıprandığımızı" konuşmaya da… Üslup da pijama partisi kıvamında…
Haber verin de bir paket çekirdek de yollayalım ağalara bir daha!
NOT: Bu yazıyı yazdıktan sonra gördüm tanıtımını; nihayet biri , "kadına şiddet"i, o şiddete uğrayanlarla yani "kadınlar"la konuşmayı akıl edebilmiş… Didem Arslan Yılmaz'ı, kendini, ekrandaki ortak akıl tutulmasına teslim olmadığı için tebrik ederim.
SORU-YORUM
Sorum, hiper hassas bir açıklama yaparak, "RTÜK'ün kadına karşı şiddeti özendiren yayınlara kayıtsız kalması düşünülemez. Kadınlarımıza yönelik şiddet, kadın cinayetleri vahşettir, lanetliyoruz. Şiddetin her türlüsüne son vermek için topyekün bir mücadele şarttır… Kadına şiddete ve kadın cinayetlerine duyarsız, sessiz ve tepkisiz kalmayacağız… Üst Kurula Alo 178 RTÜK İletişim Hattı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi internet ve sosyal medya üzerinden yapılan başvurular ve şikayetler titizlikle ele alınmakta, vatandaşlarımızın beklenti ve önerileri değerlendirilerek gerekli müdahaleler yapılmaktadır…" diyen RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin'e:
Son 8 ayda, başkanı olduğunuz kuruma, ekrandaki şiddet içerikli yayınlar nedeniyle yapılan 16 bin 514 şikayetten kaçını üst kurul gündemine aldınız?
Veya şöyle mi sormalıyım:
Bir tanesini bile aldınız mı?
(RTÜK'ün CHP'li üyesi İlhan Taşçı almadığınızı söylüyor da o bakımdan…)