Suriye sınırında kritik eşik
Suriye’deki iç savaş, içinden çıkılamayacak bir duruma doğru sürüklenmektedir. Bir tarafta “Arap Baharı” nın bir uzantısı olarak reform ve değişim talepleriyle iktidara karşı ayaklanan muhalefet, diğer tarafta yönetimi ve rejimi korumak için direnen Esad iktidarı, acımasızca birbirlerine karşı mücadele vermektedir.
Bu mücadele, ABD ve Fransa’nın, Katar’daki son toplantıda, Suriye Devrim ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu çatısı altında bir araya gelen muhalifleri, Suriye halkının temsilcisi olarak tanıdıklarını açıklamalarıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Hatta Fransa, önümüzdeki dönemde isyancı olarak da nitelendirilen muhaliflere silah yardımının da yapılabileceğini belirtmiştir. AB’den, Almanya’dan, Arap Birliği’nden muhalefetin yeni yapısının olumlu karşılanmasına ilişkin açıklamalar yapılmışsa da bunların resmi tanıma, destek ve yardımı kapsamadığı görülmüştür. İngiltere ise yeni oluşumun icraatlarının görülmesi gerektiğini söylemiştir.
***
Suriye’deki muhalefetin yeniden yapılanması ve buna olan desteğin açıklanmasına rağmen desteğin, legal kanallardan yardım malzemesi, illegal kanallardan da silah, mühimmat ve teçhizat olarak devam edeceği anlaşılmaktadır. Halen Suriye’ye fiili bir müdahale veya Suriye tarafında “güvenli bölge” veya “uçuşa yasak bölge” uygulamasının olabileceğine ilişkin herhangi bir gelişme bulunmamaktadır.
Beşşar Esad ve yönetimi, muhalif güçleri isyancı ve özellikle terörist olarak nitelendirmekte, yaptıkları eylemleri, yönetimi ve rejimi silah yoluyla değiştirme girişimi olarak algılamakta ve mücadeleyi bu esasa göre yürütmektedir. Batı’nın muhaliflere verdiği destek karşısında Rusya ve İran’ın aktif, Çin’in de politik ve ekonomik desteğini alan Esad Yönetimi’nin bu mücadeleyi, aldığı destek devam ettikçe sürdüreceği görülmektedir.
Suriye’deki mücadelenin, yönetimle muhalefet arasında olduğu görülmekle birlikte bunun, bölgedeki Sünni-Şii çekişmesinden kaynaklandığı, Batı’nın Sünni tarafı, Rusya-İran-Çin’in ise Şii tarafı destekleyerek bölgedeki çıkarlarını koruduğu anlaşılmaktadır. Bu mücadele tipik bir vekâleten savaş olarak tanımlanabilir. Ayrıca Suriye’deki muhaliflerin, Suriyeli Sünniler ile ondan daha çok Suriyeli olmayan ancak Sünni kesimden gelen gönüllülerden hatta El-Kaide ve Hizbullah gibi örgütlerden oluştuğu da göz ardı edilmemelidir.
***
Suriye’de devam eden iç savaşta en çok zarar gören ülkenin Türkiye olduğunu geçen haftaki yazımda belirtmiştim. Suriye’deki çatışmalar, muhaliflerin kontrol ettiği bölgeler Türkiye’nin konum ve tutumundan dolayı daha çok kuzeyde, hatta sıfır noktalarında olduğu için, sınır bölgesinde yoğunlaşmıştır. Bu durum bölge halkının sıkıntılarını gittikçe arttırmış ve ortaya çıkan tedirginlik, sınırdaki yerleşim bölgelerinin boşaltılmasına ve vatandaşlarımızın iç bölgelere doğru göç etmesine sebep olmuştur.
Çatışmalar devam etmektedir. T.C. hükümeti değişen çatışma kurallarının geçerli olduğunu açıklamıştır. Ancak alınan tedbirler, doğal olarak, Suriye’nin Türkiye’ye karşı mütecaviz bir davranışına karşı olup Suriye içinde devam eden çatışmaya bir müdahaleyi içermemektedir. Türkiye, muhalif güçlere destek verdiği için, Suriye ordusunun çatışma esnasında sınırda verdiği zarar ve yarattığı tedirginlikten dolayı Suriye hükümetine nota vermekte, hatta Türk topraklarına düşen mermilerin atıldığı mevzilere misliyle karşılık vermektedir.
Yapılan son güvenlik toplantısında, Suriye uçak ve helikopterleri tarafından yapılacak hava ve kara sınır ihlallerine müdahale yetkisinin bölgedeki birlik komutanlarına verildiği kararlaştırılmıştır. 1971’deki Halep Protokolü, karşılıklı olarak sınırlara 5 km.’den daha fazla yaklaşılmamasını içermektedir. Ancak şartlar değişmiştir. Alınan kararlara uygun olarak yetkinin, sınırın ihlali veya ihlal edileceği algılamasına göre, niyet ve maksat dikkate alınarak fiili müdahale şeklinde kullanılacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda Suriye ordusunun, kendi muhalif güçlerine karşı yürüttüğü mücadeleden dolayı kazayla yapacağı hatalar ile Türkiye’ye karşı mütecaviz bir tavır takınması arasındaki farkın çok iyi değerlendirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
Fiili müdahalenin, Suriye ordusunun mütecaviz tavır sergilenmesinin yanında, çatışmadan kaçarak Türkiye sınırından içeri giren muhalifleri, sıcak takip kapsamında sınır ihlali yapabilecek Suriye ordu güçlerine karşı da yapılabileceği anlaşılmaktadır. Alınan kararların Suriye üzerinde caydırıcı etki yapacağı beklenmektedir. Esad yönetiminin ancak, muhaliflere karşı koyma gücünü kaybettiği zaman çatışmayı bölgeye yaymak amacıyla mütecaviz bir tavır takınacağı dikkate alınmalıdır.
Türkiye’nin, özellikle füze savunması konusunda, NATO’dan talep edeceği sistem için zamanlamayı iyi yapması gerekmektedir. Gelişmelerin hızlı olabileceği dikkate alınmalıdır. Burada TSK’nın, SSM tarafından tedarik çalışmaları sürdürülen ve kendi inisiyatifiyle kullanabileceği füze savunma sistemine olan ihtiyacının önemi de bir kere daha ortaya çıkmaktadır.