Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Suriye politikasındaki gerçekler

Türkiye’nin 1999 yılında başlayan ve gittikçe düzelerek “Yüksek düzeyli stratejik ortaklık” seviyesine kadar gelen ve müşterek bakanlar kurulu toplantılarıyla da taçlandırılan Suriye politikası, “Arap Baharı”nın Suriye’ye ulaşmasından bir müddet sonra tam tersine dönmüştür. Özellikle son bir yıldır Suriye’de yönetimin değişeceği beklentisine göre yürüttüğü bu politikanın sıkıntıları ortaya çıkmaya başlamıştır.
Türkiye’deki yönetim, sıkıntılı olan bu politikadan geri dönüşün nasıl olacağına ilişkin bir çıkış yolunu henüz bulamamıştır. Halen bu politikadan vazgeçememekte ve taviz de vermemeye çalışmaktadır. Diğer taraftan Türkiye’nin Suriye politikasındaki olumsuz yöndeki değişiminin sadece iç dinamiklere dayanmadığı, özellikle başta ABD olmak üzere Batı’nın da bu gelişmede önemli rol oynadığı bir gerçektir.

***

ABD’nin Suriye konusu da dahil olmak üzere, Orta Doğu’ya ilişkin politikasındaki değişimi, ABD’nin 2020 vizyonunu ortaya koyan Başkan Obama’nın yapmış olduğu açıklamadan ve bu kapsamda analizcilerin yaptığı değerlendirmelerden anlamak mümkündür. ABD’nin 2020 vizyonuna göre, dünyadaki güç dengesi Asya-Pasifik bölgesine kaymakta ve ABD’nin etkisini devam ettirebilme kabiliyetinin bu bölgeye ağırlık vermesine bağlı olduğu ön görülmektedir. ABD, Afganistan ve Irak tipi müdahalelerin bedelinin her açıdan ağır olduğunu, sonuçlanmasının da uzun zaman aldığını görmüştür. ABD, bu durumu da dikkate alarak yeni vizyonunu gerçekleştirebilmek için, daha önce ağırlık verdiği Orta Doğu’daki sorunlara kendisini doğrudan angaje etmek istememektedir. Buradaki sorunları yerel ortaklar vasıtasıyla çözmeye çalışıp, asıl gücünü Asya-Pasifik bölgesinde toplamaya çalıştığı anlaşılmaktadır.

***

Bu değerlendirmeye bağlı olarak ABD’nin Suriye’ye doğrudan yapılabilecek bir müdahalede yer almak istemediği, bunun için bölgede en uygun yerel ortak olarak Türkiye’yi gördüğü ve bu kapsamda Türkiye ile işbirliği yaptığı kanaati oluşmaktadır. Bunu ABD’nin Irak ve İran politikalarında görmek ve Türkiye’nin Barzani politikasındaki değişimden de anlamak mümkündür.
ABD’nin Orta Doğu’da bu politikayı sürdürebileceği en yakın müttefiki İsrail olmakla birlikte, İsrail’in Suriye’ye yapacağı bir müdahalede Arap ve İslam âleminin tepkisini çekebileceği ve durumu daha da vahim hale getirebileceği düşüncesi onu, Türkiye üzerinden politika yürütmeye yönelttiği değerlendirilmektedir.

***

Suriye’deki yönetim, daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere, çok beklenmedik bir gelişme olmadığı taktirde, iktidarını sürdürmeye devam edecektir. Her ne kadar ABD ve Batı değişim istese de, Türkiye de bu değişim beklentisi içinde bir tutum izlese de, dışarıdan Rusya’nın her alandaki, Çin’in siyasi, İran’ın da hayati desteğinde bir değişiklik yoktur. Burada kilit ülke Rusya olacaktır. Suriye içindeki muhalefet de organize olmadığı gibi sayısı itibariyle de çoğunlukta değildir.
Türkiye’ye, Suriye’den gelecek mülteci sayısının 100.000’e ulaşacağı beklentisiyle hazırlıklar yapmıştır. Ancak gelen mültecilerden bir kısmı geri dönmüş, bir müddet için ortalama 25.000 kişi civarında istikrar kazanmıştır. Fakat şimdi de bu mevcutta azalma görülmektedir. Bu durum, Suriye halkından önemli bir kısmının yönetime olan desteğinin devam ettiğine bir işaret olarak algılanabilir. Hatta muhaliflerin zaman zaman Türkiye’ye gelip gittiklerine ilişkin haberlere de rastlanmaktadır. Mültecilerden bir kısmının geri dönmemesi için bazı imkânlar sunulduğu da söylenmektedir.

***

Türkiye’deki iktidar, Suriye halkının yanında olduğunu, yönetimin kendi halkına zulmettiği için gitmesi gerektiğini söylemektedir. Suriye’deki yönetim ise, Türkiye’nin tutumu karşısında söylemlerini sertleştirmektedir. Diğer taraftan Suriye yönetimin muhalif hareketlere angaje olması, özellikle kuzeydeki Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde olmak üzere, birçok bölgede otorite boşluğu yaratmış durumdadır. Son olaylar, PKK’nın bu otorite zafiyetinden yararlanmaya çalıştığına işarettir. Gelişmeler, 1998’de olduğu gibi, Türkiye ile Suriye’yi bir savaşın eşiğine getirebilir. Suriye halkıyla yapılan mülakatlarda da halkın, Türkiye ve Türk halkına karşı saygılı ve sevgi dolu olduğu, onların da Türkiye’deki yönetime karşı tepkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum dikkate alınarak, özellikle dış güçlerin sempatisini kazanmak için gereksiz ve aşırı çıkışlardan uzak durulmasının, Suriye politikasının yeniden gözden geçirilmesinin ve ileride telafisi mümkün olmayacak yaralar açılmasına sebep olunmamasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir. Orta Doğu’yu şekillendirmek gibi fikirlerden de uzak durulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları