Suriye kaynaklı tehditte değişim
Türkiye’nin Suriye politikası esas itibariyle Esad yönetimin devrilmesi ve yerine her kesimin temsil edilebileceği demokratik bir düzene geçilmesi olarak tarif edilebilir. Türkiye’nin, Esad yönetimini devrilebilmesi için de Özgür Suriye Ordusu’na destek verdiği de bilinmektedir. Suriye’deki iç savaş devam etmektedir. Tarafların birbirlerine karşı tam bir üstünlük sağlaması beklenmemektedir.
Savaş nedeniyle Suriye’den Türkiye’ye gelen mülteci sayısının 500.000 civarında olduğu ifade edilmektedir. 30.000’i aşkın Suriye vatandaşına da Türkiye’de resmen ikamet izni verildiği açıklanmıştır. Bu sayıların artması muhtemeldir.
Bu kadar çok kişinin Türkiye’ye çeşitli yollardan gelmesi, Özgür Suriye Ordusu için yapılan lojistik destek, yaralıların gelişi, tedavileri ve bunların geri dönüşleri, Suriye halkı için yapılan insani yardım ve diğer sebeplerle, sınırın çeşitli yerlerinden legal giriş çıkışların yanında illegal geçişlerin olduğu da bir gerçektir. Özellikle illegal geliş gidişlerin kontrol altında tutulamadığı, bu karmaşa içinde teröristlerin de ülkeye girip çıkabildikleri resmi makamlar tarafından da beyan edilmektedir.
***
Suriye’deki olaylar nedeniyle bölgede iki yönlü tehdit oluştuğu değerlendirmesine göre gerekli tedbirler alınmıştır. Bu tehditlerden biri, Esad yönetiminin Türkiye’ye karşı füze saldırısında bulunabileceği ve bu kapsamda kimyasal silah da kullanabileceği yönünde olmuştur. Diğeri ise, PKK destekli PYD’nin kuzeyde kontrol sağlaması sonucunda bölgede özerk bir Kürt yönetimi kurması ve bunun Irak Kürt Özerk yönetimiyle olan ilişkisinin bölgede entegre bir Kürt yönetimi oluşturması sonucunda ortaya çıkacak tehdit ile buna paralel terör tehdidi oluşumudur.
Ancak gelişmeler, bu tehdit değerlendirmesinde değişiklik yapmayı gerektirecek bir boyuta gelmiştir. Esad’ın elindeki kimyasal silahların denetimi ve etkisizleştirilmesi için ABD ve Rusya bir anlaşmaya varmış, dolayısıyla BM de bu konuda bir arayış içine girmiştir. Bu durum Esad’a zaman kazandırmış, muhalifleri de belirsizlik içine sokmuştur. Bu belirsizlik içinde Suriye’de, esas itibariyle Esad’ı devirmeyi öngören Özgür Suriye Ordusu’nun yanında bölgede kontrolü sağlamaya çalışan Radikal İslamcı Örgütlerin etkinliği de artmaya başlamıştır.
Halen Suriye’de İslamcı değerleri ağırlıklı olan çok sayıda örgüt, etkinlik mücadelesi vermekte, bunların içinde el-Kaide uzantısı veya destekli olan örgütler de bulunmaktadır. Hatta bu örgütlerden el-Nusra örgütüne, PYD’yle mücadele ettiği gerekçesiyle, Türkiye tarafından bir süre için destek verildiği de iddia edilmiştir.
Bu durumda tehdidin, kimyasal silah, Kürt özerk yönetimi ve PKK uzantılı terör durumundan, radikal İslami örgütlerin bölgede etkinlik sağlaması ve el-Kaide uzantılı terör de dahil olmak üzere radikal dinci terör örgütlerinin yaratacağı tehdide doğru dönüşüm yaptığı değerlendirilmektedir. Hatta belirsizlik ortamında kimyasal silahların radikal örgütlerin eline geçmesi endişesi de bulunmaktadır. Ancak PKK destekli PYD etkinliğini de göz ardı etmemek gerekir.
***
Diğer taraftan kimyasal silahların denetiminin sağlanmasını müteakip, Esad’ın BM’nin ve uluslararası toplumun isteklerini yerine getirmenin kendisine sağlayacağı avantajla, Batı’nın da bu konudaki endişesinden istifade ederek, radikal İslami örgütleri tasfiye etmek üzere, Batı’yla birlikte hareket etmesi de beklenebilir.
Muhaliflerden önemli bir bölümünün, Suriye ve Irak topraklarından bir kısmını içine alacak şekilde, İslam Halife devleti kurma yönünde hareket ettiklerinin de dikkate alınmasında fayda görülmektedir. Ayrıca Esad’dan sonra ortaya çıkacak yönetimin de, demokrasi kisvesi altında İslami yönetimler olabileceği de dikkate alınmalıdır. Bu nedenle önyargılardan uzak olarak, tarafların uzlaşabileceği bir müzakere ortamı yaratılması suretiyle Suriye’de istikrarın sağlanması yönünde politika üretilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.