Suriye-Irak-İran ekseninde Türkiye
Orta Doğu’daki gelişmelerle Türkiye doğrudan ilgilidir. Etki sahası içinde olduğu ve bölgesel geçirgenlik nedeniyle bu gelişmelerin içinde bir aktör olarak da yer almaktadır. Gelişmeler, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu bölücülük tehdidiyle ve onun silahlı ve şiddet unsurunu teşkil eden terör konusuyla da iç içedir.
Suriye’deki çatışmalar devam etmektedir. 60.000’in üzerinde insanın ölmesine rağmen Esad yönetiminin gitmeye niyetli olmadığı son ulusa sesleniş konuşmasından da anlaşılmaktadır. Rusya-Çin ve İran’ın Esad yönetiminin arkasında olduğu, ABD, Batı ve Türkiye dahil bölgesel ülkelerden bir kısmının Suriye’deki muhaliflere olan desteği devam ettiği sürece çatışmaların devam edeceği ve ölümlerin artacağı beklenmektedir.
Suriye’deki muhaliflerin; bir komuta altında birleşmesinden, ABD başta olmak üzere Batı, Türkiye ve bir kısım bölgesel ülkeler tarafından Suriye halkının tek temsilcisi olarak tanınmasından, siyasi ve askeri malzeme olarak yoğun bir şekilde desteklenmesinden itibaren gittikçe güç kazanmış ve birçok yerde kontrolü ele geçirmiştir. Alçak irtifa hava savunma füzelerinin verilmesiyle hava taarruzlarına karşı savunmasını güçlendirmesi de mümkün olacaktır.
Esad’a bağlı güçlerin muhalifler karşısında gittikçe zayıflaması halinde, Esad’ın batıya doğru çekilmesi ve Lazkiye bölgesinde yeni bir yönetim kurması olasıdır. Bu durumda zaten kontrolden çıkmış olan kuzey bölgede bir Kürt özerk bölgesi oluşması, bunun Barzani yönetimiyle işbirliği içinde hareket etmesi ve sürekli gündemde olan Büyük Kürdistan’ın ayaklarından birini daha teşkil etmesi, Orta Doğu’da haritaların değişmesi kapsamında beklenen bir gelişme olacaktır.
Ayrıca Esad’ın, böyle bir durumda çatışmayı Şii-Sünni çatışmasına dönüştürmek ve bölgeye yaymak maksadıyla çılgınca hareket etmesi ve bu çerçevede Türkiye başta olmak üzere, muhalefete destek veren çevre ülkelere füze saldırısında bulunması da mümkündür.
Bu olasılıklar göz önünde tutularak, olaylardan en çok etkilenen ve etkilenecek olan Türkiye’nin, çatışmanın sona ermesi, ölümlerin durması ve olumsuz gelişmelerin önlenmesi için Rusya, Çin ve İran’la mutabakat içinde süratle bir çözüm bulunması yönünde, her türlü ön yargıdan uzak bir şekilde diplomatik girişimlerini arttırması elzem görülmektedir.
Irak’ta da durum gittikçe karışmaktadır. Irak merkezi yönetimiyle bölgesel Barzani yönetimi arasında Kerkük ve tartışmalı bölgelerde kontrol sağlama ve egemenlik konusundaki çekişme, çatışmaya kadar uzanabilecek bir gerginlikte devam etmektedir. Bu durum gündemdeyken şimdi de, oluşan gerginliğin yarattığı zeminde hareketlenen Şii-Sünni çekişmesi gittikçe artmaktadır. Şii Maliki yönetiminin, hükümet içindeki Sünni Maliye Bakanı’na karşı aldığı tavrın yarattığı anlaşmazlık ve hapishanede vuku bulan iğrenç olaya tepkiler had safhadadır. Şii Maliki’ye karşı Irakiye ve Sadr Grubu birlikte hareket etmekte, Kürt ittifakı da bu oluşumun içinde yer almaktadır. Artık Sünniler de ayrılma istediklerini yüksek sesle dile getirmektedir. Kürtler zaten özerk bir yönetime sahip olduğundan, onlar da Sünnilerin içinde yer almak istemektedir. Bu durumda Irak’ın Sünni ve Şii olarak başlangıçta ikiye bölünmesi gündemdedir.
Irak merkezi yönetimiyle Barzani yerel yönetiminin muhtemel çatışmasında Barzani’nin, Türkiye’yle olan yakın ilişkilere dayanarak Türkiye’den destek arayacağı beklenmektedir. Sünni-Şii çatışmasının da Türkiye’yi etkilemesi kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda Türkiye’nin, Irak’ın toprak bütünlüğünün siyasi birlik içinde korunmasına yönelik bir tutum sergilemesi ve bu nedenle Irak merkezi yönetimiyle yakın iletişim ve ilişki kurmasının Türkiye’nin çıkarlarına uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Türkiye’nin İran’la olan ilişkileri, Kürecik radarı ve Türkiye’nin Suriye’deki muhaliflere verdiği destekten dolayı kırılganlığını sürdürmektedir. Ancak enerji konusundaki bağımlılıklar ve bölgesel diğer sorunlardan dolayı süreç, her iki ülke tarafından da kopma noktasına gelmeden yürütülmeye çalışılmaktadır. Ancak İsrail’in İran nükleer tesislerine karşı sürekli gündeme getirdiği saldırının, yalnız başına veya ABD ve ABD’nin bölgesel müttefiklerinin doğrudan veya dolaylı desteğiyle gerçekleşmesi mümkündür. Bu durumda Türkiye’nin tutumu önemlidir.
Suriye’den gelebilecek bir saldırıya karşı Türkiye’ye gelen Patriot bataryalarının görevi sona erdiğinde, ortaya çıkabilecek bir İran operasyonunda, Kürecik ve ABD İncirlik üssünün korunması için görev değiştirerek Türkiye’de kalmaya devam etmesi de ihtimal kapsamındadır.
İran’ın bir nükleer silah denemesini gerçekleştirmesi halinde bölgesel üstünlüğü ele geçireceği bir gerçektir. Bu nedenle Türkiye’nin politikasını, ya kendisinin de nükleer silaha sahip olması, ya da İran’ın nükleer silah elde etmesine engel olması yönünde yürütmesinin gerekli olduğuna inanılmaktadır. Ancak bunu uygularken hassasiyetleri dikkate alarak diplomasinin inceliklerini kullanması gerekir.
Suriye-Irak-İran eksenindeki gelişmelerin, Orta Doğu’da haritaların değişmesine kadar uzanacak bir süreç içinde devam etmesi beklenmektedir. Bölücü siyaset ve bölücü terörün olumsuz etkileri de ortadadır. Bu nedenle Türkiye’nin, terörü önleyeceğim derken siyasi bölücülüğe imkân yaratacak girişimlerden uzak durması, toplumda kutuplaşmalar ve cepheler yaratacak kadar ileri boyutlara ulaşan iç çekişmelerin etkisinden de bir an önce kurtulması önem kazanmaktadır.