Suret değiştirirken…

Affınıza sığınarak, ağzıma geleni söylemek istiyorum bugün.

Çünkü hakkım!

*

"Yeniçağ ailesi"nin, kuruluşundan, hatta nüvesini oluşturan Kurultay gazetesinin son döneminden itibaren, ilkin en küçük çocuğu, sonra üniversiteli genci ve nihayet hayranlıkla okuduğu yazarlarla "meslektaş" olmuş büyük kızı olarak, benim de hakkım… Kendini size doğrudan ifade alanı bulunmayan, ama başından itibaren, karın tokluğuna, ideallerinden beslenerek ve bir gün "of" demeden çalışan; emekleri hiçbir zaman layığınca kıymetlendirilmediği halde ilk günkü inançla didinen her bir emektarının da hakkı…

*

Bu feryat, sadece hak değil aynı zamanda ödevim;

Kâh karanlık bir sokakta kurulmuş pusuda, kâh takip edildiği evinin önünde, kâh işyeri çıkışında, kimi demir sopalar, kimi satırlar, kimi kurşunlarla saldırıya uğrayan her bir yazarımız, yöneticimiz adına…

Onlardan akan kanın, onlarda açılan yaraların öyle sarılınca, silinince geçmediğinin şuuruyla…

Onların ailelerinde, en çok da çocuklarında yol açılan ve telafi edilemez korkunun, kaygının ebedi borcuyla…

Uğradığımız her baskın sonrası, kırılmış camlarımızın, kapılarımızın, dağıtılmış masalarımızın arasında dolaştığımız her utanç gününde pekişen sorumlulukla…

Sırf doğruları yazıyor diye cezaevine atılan her bir arkadaşımızın hürriyetini gözlerken kökleşen sancılarla…

Her biri milliyetçi düşüncenin kutup yıldızları olan ve fani dünyadaki son yolculuklarına bu gazetenin sayfalarından uğurlanan fikir önderlerimizin ruhunun huzuru uğruna; görevim!

*

Dün,"dokuz sütuna, dev puntolar"dan öğrendiniz bu girizgahın nedenini;

''İlk nüshaları, 12 Eylül 2002 gecesi, saat 22:30''da basılan ve sizlerle ilk defa 13 Eylül 2002 sabahı buluşan…

Ve 20 yıl boyunca, "patron"unun, yani Ahmet Çelik''in "Hiçbir kurum veya şahıstan tek kuruş destek almadan", tek başına, "Farklı sektörlerdeki aile şirketlerinin kârıyla finanse ettiği" Yeniçağ gazetesi;

Tamamı dövize bağlı kâğıt, kalıp, boya fiyatlarının astronomik artışı, zararlarını telafi edilemez düzeyde büyüttüğü için, ulusal yayıncılıktan, bölgesel yayına geçmeye karar verdi!''

*

Böyle olmayabilirdi!

Dolara bağlı maliyet artışı, okurun alım gücünü kaybetmesi…

Hepsi tamam…

Ama yine de böyle olmayabilirdi!

Ne kağıt fiyatları ne başka bir şey… Yeniçağ''ın bugüne "Hiçbir kurum veya şahıstan tek kuruş destek almadan" gelmiş, gelmek durumunda kalmış olması, dün okuduğunuz o kısmi veda açıklamasının en can acıtıcı detayı.

Ve emin olun, ihya edilmemiş olmanın hayal kırıklığı değil yansıttığı.

Hakkı ödenmemiş olmanın, hukuku hiçe sayılmış olmanın, vefasızlığı iliklerine kadar yaşamış olmanın, sessiz çığlığı!

*

Yoksa mevzu ihya edilmek olsaydı, müşterisi en bol ürün "manşet"ti bizim mahallede…

İnanmadığımız insanları iki satır cilalamayla, inanmadığımız politikaları üç gün pohpohlamayla çıkarırdık biz de bir aylık masrafımızı!

"Bizim kızı ne doktorlar, ne mühendisler istedi" hesabı; bu markaya da kimler talip olmadı; bu logo altında "Atatürk''ün emaneti, Cumhuriyet''in değerleri, ülkemizin kurucu ideolojisi olan Türk Milliyetçiliği''nin hilafına tek kelime yer bulmasın" diye, hepsinin yüzüne hem de en sert tonda kapandı Yeniçağ''ın kapısı.

*

Mesleki sebeplerle siyasi partilere gidiyoruz bazen; bir masanın üzerinde Yeniçağ yok!

Olsaydı eğer…

Belediyelere gidiyoruz; başkanların, daire başkanlarının makamlarına; yok!

Olsaydı eğer…

"Dostlarımız(!)" bayram ilanı veriyorlar; festival ilanı, fuar ilanı, kurultay ilanı, toplantı ilanı; Taraf eskilerinin, Bugün eskilerinin, Zaman eskilerinin sayfalarında boy boy olan ilanlar bizde yok!

Olsaydı eğer…

Kendileri dara, zora düştüklerinde "Yandım Allah" deyip kapımızı aşındıranlar, kendilerini, üstelik de sayemizde kurtardıktan sonra, bir gün dönüp de halimiz nicedir sormuş olsaydı…

Bazı zamanlar en güçlü sermaye "yalnız olmadığını" duymaktı…

Böyle olmayabilirdi.

En son Bilkent''te, altı partinin parlamenter sisteme geçiş metnini ilan toplantısında yaşadık işte;

Türkiye''nin bugünlerinin müsebbibi ne kadar politik kırılma varsa hepsinde de baş alkışlayıcı pozisyonunda olan yandaş eskilerinin, liboş eskilerinin en önde oturtulduğu, el üstünde tutulduğu toplantıya davet etmeyi unuttular (!)Yeniçağ''ı!

Dolayısıyla…

Yirmi yıldır, bu gazetenin savunduğu cümle değeri bir kaşık suda boğmaya azimli iktidarın baskısı, ambargosu vesair kadar "dostlarımız(!)"ın zihnen iktidarlaşmasının da payı vardır mutlaka bu kararda!

*

Nihayetinde bu bir veda değil…

Suret değiştiriyoruz; belki daha da güçleneceğimiz yeni bir surete bürünüyoruz…

Yine de "böyle olmayabilirdi" ihtimalinin kırgınlığına teslim olmaktan alamıyorum kendimi.

*

Yaptığı onca fedakârlığa rağmen…

Hatta, son seçimlerde siyasete girmesine, hali hazırda TBMM''de görev yapan bir milletvekili olarak, pekala hemen her gün bir haber ve yoruma da konu olabilecek olmasına rağmen…

Bu sayfalarda en az rastladığınız, okuduğunuz isimdir Ahmet Çelik ismi.

Çünkü bu gazeteyi, bir gün bile, şahsi çıkarlarının kaldıracı olarak kullanmaya tevessül de, tenezzül de etmedi.

O kadar ki, şu kadarcık anılmak bile rahatsız ediyor olabilir kendisini.

Bu yirmi yılda;

Çok kızdı…

Çok küstü…

Çok kavga verdi…

Hepsi Türkiye''nin, Türk Milliyetçilerinin daha iyisini hak ettiğine inandığı içindi…

Hayalleri vardı;

Daha çok milliyetçi gencin, daha iyi koşullarda okumasını sağlamak…

Türk Milliyetçiliğine zerre emek vermiş kim varsa sahip çıkmak…

Ahde vefayı, dayanışmayı kurumsallaştırmak…

Onu her seferinde "otorite"yle karşı karşıya getiren başka hiçbir pazarlık olmadı; hep bu nevi konulardı.

Yeniçağ, varsa öyle düşünen, gönül rahatlığıyla yazabilirim ki, Ahmet Çelik''in şahsi menfaatlerinin değil şahsının da sahip olduğu Türk Milliyetçilerinin ortak ülkülerinin ve Türk Milletinin hizmetinde oldu; hep!

Çok gecikmeli ve şu aşamada anlamının içi belki hayli yıpranmış da olsa, ben kendi adıma çok teşekkür ediyorum kendisine…

Yazarın Diğer Yazıları