Sürekli yenilen bir pehlivan!

Hep yenildi amma o kendini başpehlivan ilan etti!
Kimden bahsettiğimi hemen anladınız. Evet, ortalıkta “Dünya lideriyim” diye dolaşan Sayın Erdoğan’dan bahsediyoruz.
Mesela: Erdoğan hükümetleri bütün imkânları ile Irak’a saldırıda ABD’nin yanında yer almasına rağmen bu savaştan kârlı, dün Türk pasaportuna muhtaç olan Barzani olurken, zararlı çıkan, Türkiye’nin bir bölümünü “Kürdistan” ilan etmek ve Irak’tan petrol alabilmek için Barzani’ye muhtaç duruma düşen Erdoğan oldu. Yani aşiret lideri Barzani “Dünya Lideri” Erdoğan’ı uluslararası siyasette 5-0 mağlup etti.
Mesela: Atina, Ege’deki birçok adaya Yunan bayrağını çekti, Erdoğan Davutoğlu ikilisi bu fiili durumu kabul etti. Müstevliye nota bile veremediler. Böylece Yunanistan, Ege’de yeni kıta ve hava sahanlıkları ile münhasır ekonomik bölgelere sahip oldu.
Mesela: Dünyanın en güçlü ordularından birine, en cesur ve vatansever askerlerine sahip Türkiye, Erdoğan’ın yönetiminde PKK’yla masaya oturdu ve Öcalan’ın her talebine “Evet” der duruma düştü. Elbette bu savaşın mağlubu bu güzide ordu değil, onu sevk ve idare eden ve komutanını “Terör örgütü üyesi” diye tutuklatan siyasî irade yani komuta edici Erdoğan’dı.
Mesela: Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Hatalarımızı kabul ediyoruz” mealinde mesajlar vererek Ermenistan’a, “Soykırım yaptık” demeye getirdi. Böylece açlıktan nefesi kokan ve her bakımdan Türkiye’ye muhtaç durumda bulunan Ermenistan, siyaseti ile Türkiye’yi, tabii Türkiye’yi değil amma Erdoğan’ı mağlup etti. Kars’ı, Ardahan’ı istemeyi sürdürmeyi ihmal etmedi.
Mesela: Kıbrıs Rum Kesimi Kıbrıs’ın çevresinde İngiliz, Amerikan ve İsrail şirketleri ile petrol ve doğal gaz arama anlaşmaları imzaladı. Erdoğan, bu fiili durumu asla kabul etmeyeceğini söyledi ve Piri Reis araştırma gemisini savaş uçakları refakatinde petrol ve doğal gaz araması yapılan sulara sevk etti. Rum kesimi, “Türkler gürler amma yağamaz” anlamında meydan okudu ve netice Rumların dediği gibi oldu. Türkiye geri çekildi, Rum kesimi İngiltere, ABD ve İsrail’le yaptığı anlaşmaların nemalarını bulduğu doğal gazla cebe indirmenin plân ve programlarını yapar hale geldi.
Mesela: İsrail, uluslararası sularda Gazze’ye yardım götüren Türk gemisine havadan ve denizden komandolar sevk etti, onlarca vatandaşımızı katletti ve yaraladı.
Erdoğan, “Aslında bu bir savaş sebebidir, amma sabrettik” diyerek, “Özür ve tazminat” talebinde bulundu. İsrail özür dilemedi. Amma Erdoğan, “Telefonda diledi, ben duydum” diyerek, “Tazminat” diye tutturdu. İsrail, biz özür dilemedik, tazminatı da sizin istediğiniz miktarda vermeyiz resti çekerek Türkiye’yi bir kez daha istiskal etti. Buna rağmen Erdoğan hükümeti, İsrail’in NATO tatbikatlarında yer almasına onay verdi, yani İsrail’e birkaç defa mağlup olan “Dünya liderimiz” Erdoğan oldu.
Mesela: Erdoğan, en büyük yenilgiyi Suriye lideri Beşşar Esad karşısında aldı. Ailece ağırladığı, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapıp, “İçeride sanal tehditler, dışarıda düşman ürettiler, milleti korkuttular, Türkiye’nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili dediler. Biz ne yaptık, Esad kardeşimle oturduk, iki dost iki kardeş olduk” dedikten kısa bir süre sonra, “BOP Eş Başkanlığı’nın gereği” olarak Esad’ı “Esed” yaptı, düşman ilân etti, bir hafta sonra Şam’da Cuma namazı kılacağını söyledi. Gelinen noktada Esad’ın kalıcılığı Erdoğan’ın gidiciliği daha yüksek bir ihtimal aldı. Erdoğan, Suriye bahsinde uyguladığı yanlış politikalarla Türkiye’yi uluslararası terör örgütlerinin üssü ve destekçisi durumuna düşürdü, ülkesini yarın öbür gün BM nezdinde tazminat ödeme riski ile karşı karşıya bıraktı.
Velhasıl Erdoğan, Esad’a da fena yenildi.
Mesela: “Libya’da NATO’nun ne işi var” dedikten bir gün sonra “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir” diyerek ve “NATO’dan Patriot talebimiz olmadı, iddialar tamamen asılsız ve uydurma. Savunma İcra Konseyi’nin Başkanı benim, karar verici biziz, benim böyle bir şeyden haberim yok, sağır duymaz uydurur cinsinden haberler bunlar” der demez Dışişleri’nden ikaz aldı ve “Türkiye NATO toprağıdır” deyiverdi. Velhasıl Erdoğan, NATO’ya da birkaç sıfır mağlup oldu.
Mesela: “Yoksullukla” mücadelesini kaybetti, millet kuru fasulye yiyemez oldu. “Yolsuzlukla mücadelede” ise tarafını “çalan-çırpandan” yana koyarak en büyük mağlubiyetini “Hak” ve “Hukuk” karşısında aldı.
Başpehlivanın sırtı yerden kalkmıyor amma o hep “mağdurum” deyip duruyor.
Yoksa “sürekli mağlubum” diyor da biz mi yanlış anlıyoruz?

Yazarın Diğer Yazıları