“Suçlu ve güçsüz!”

Kim olduğunu siz hemen anladınız!
Niçin “suçlu” ve niçin “güçsüz?”
Yönettiği ülkenin güney sınırları uluslararası terör örgütlerinin kevgire çevirdiği bir ülke haline gelmiş. Sınırın öte yakasında insanların boğazlarını kesen, canlı canlı apartman çatılarından atan bu teröristler beri yakaya geçip onun yönettiği ülkede askeri, polisi, sivil vatandaşı katlediyor, sağa sola tahrip gücü yüksek patlayıcılar koyarak ocak söndürüyor, omuzlarında Kalaşiknoflarla acil servislerde MİT kontrolünde tedavi oluyorlar.
Kuzey sınırında Kırım karışmış, Rusya ile ABD arasında soğuk savaş başlamış, hatta silahlar konuşur hale gelmiş..
Doğu sınırında Ermenistan azmış kudurmuş, Dünya Kiliseler Konseyi, Vatikan’ın işbirliği ile 2015 yılında Türkiye’den soykırımı tanıma ve tazminat talebi için her mezhepten bütün Hıristiyanları bir araya getirmiş, o ise ülkesinde milleti Alevi-Sünni, İslâm âlemini ise Şia-Sünni diye böler hale gelmiş...
Batı’da Yunanistan, Türk karasularındaki adalara bayrak çekmiş, adaları oldu bitti ile kendi malı haline getirmiş, Kıbrıs Rum kesimi ülkesinin güney ve batısındaki suların doğal gaz ve petrol kaynaklarına İsrail’le birlikte el koymuş..
İçeride ise PKK’nın azmış kudurmuş olduğu Nevruz vesilesiyle bir defa daha tescillenmiş, 100 binlere mesajı okunan Öcalan’ın 2015 yılında serbest kalacağı ilân edilmiş; Diyarbakır’dan Türk Bayrağı ve Türk güvenlik güçleri silip süpürülmüş, on binlerce vatandaş ve güvenlik güçlerinin katili Kandil’deki Cemil Bayık canlı yayınla meydandakilere seslenmiş, “Verdikleri özerklik sözünü tutana kadar silah bırakmayacağız” diyerek beyefendinin kendilerine söz verdiğini dünya âlem ile paylaşmış, bölgenin PKK’ya terki olan bu durum beyefendi ve yandaşları tarafından millete “Barışa katkı” olarak pazarlanmıştır.
Ayrıca..
Bütün istatistikler gösteriyor ki, iktidarı devraldığı gün ile iktidarda olduğu şu gün arasında alkol ve uyuşturucu tüketiminde misli misline artış olmuş...
Ülkesi yolsuzluk sıralamasında başı çeken ülkeler haline gelmiş.
Yönettiği ülke demokrasi ve insan haklarında en alt sıralara düşmüş.
Boşanmalar artmış, kadına şiddet tırmanmış...
Dış borç, cari açık tavan yapmış, alt ve üst gelir seviyesindeki fark vicdanları çileden çıkartacak ve intiharlara sebep olacak boyutlara ulaşmış..
Hukuk katledilmiş.
İktidarı ve beyefendiyi eleştirenler ölümle sonuçlanacak kadar sopadan geçirilmiş, muhalefete şiddet sıradan hadiseler haline gelmiş, artık rüşvet almak değil, rüşvet almayan bir memur ve bürokrat çıktığında gazetelere manşet olur hale gelinmiş..
İçi, dışı, merkezi ve çevresi ile ülkesi bu hale düşmüş beyefendinin ise tek derdi paralel yapı şalı ile yolsuzluklarını örtme derdine düşmek olmuş...
Bütün bunlar “suç” un ve bütün bunlar “güçsüzlüğün” tezahürleri değil midir?
“Güçlü” olan bir liderin ülkesine böyle kötülükler yapılabilir mi?
“Suçsuz” olan bir lider, ülkesi böylesine elden avuçtan kayarken can ve mal derdine düşer, nefsim ve neslim diye meydan meydan dolaşabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları