Spekülasyon rekabeti bozdu
Son on yılda Piyasada rekabet bozuldu. Bunun bir nedeni sıcak para ve uygulanmakta olan kur politikasıdır. Bir diğer nedeni bu günkü siyasi iktidardın devletin piyasada rekabeti düzenleyen bir aktör olmaktan çıkarılmasıdır.
Piyasa ekonomisi, özel mülkiyetin geçerli olduğu, üretici ve tüketicinin serbestçe karar alabileceği bir ekonomiyi ifade eder. Ancak bu ekonomi hiçbir zaman herkes bildiğini okusun anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı, iktisat politikalarına gerek kalmazdı. İktisat politikaları, piyasayı yönlendirmek için vardır. Üretici ve tüketiciyi istenen yönde etkilemek için yapılır.
Öte yandan piyasa, mal ve hizmetlerin , mal ve hizmetleri temsil eden değerlerin, fiilen veya çeşitli iletişim kanallarıyla alınıp satıldığı bir çerçevedir. Piyasa ekonomisi ise, arz ve talep aracılığı ile işleyen fiyat mekanizması yoluyla hangi mal ve hizmetlerin kimler için üretileceğinin belirlenmesidir. Ancak, piyasanın şeffaflığını sağlamak için ve bu anlamda üretici ve tüketicinin yanılmasını önlemek için, hükümetler önlemler alır. politikalar belirler.
Dünyaya gelince.. Küreselleşme ile global dünya oluştu ve fakat bu dünya yalnızca spekülatif sermayenin dünyası oldu. Önce piyasada finans sektörü- reel sektör arasında olan sektörel dengeler bozuldu. Spekülatif sermaye hareketleri adeta spekülatif piyasalar yarattı. Spekülatif piyasa haksız rekabet, sebepsiz rant yarattı. Sonra sermayenin aşırı serbest olmasına karşın emeğin hareketi kısıtlandı.
Özet olarak Dünyada ve bizde artık piyasa denilince yalnızca para ve sermaye piyasası, hatta yalnız borsa ve kur piyasası anlaşılıyor.
Küreselleşmenin topal kalmasının ve spekültaif bir piyasa oluşmasının baş sorumlusu medyadır. Söz gelimi Türkiye de Medya borsa artınca kur düşünce piyasalar için iyimser damgasını vuruyor.
Medyanın piyasa olarak para ve sermaye piyasasını görmesinin nedeni, halka açılmak, reklam ve finansman imkânı sağlamak için bu piyasayı kullanıyor olmasındandır. Zira medyanın bir kısmı bankalara aittir. Bankalar kendi medyaları yoluyla hükümetler üstünde baskı oluşturuyor.
Bırakın piyasayı düzenlemek ve rekabeti sağlamayı, tersine AKP’nin sürdürdüğü ekonomi politikaları, piyasanın çalışmasını engelliyor.. Ö rneğin, kur ve faizi önemli ölçüde sıcak para hareketleri etkiliyor. Sıcak para döviz arzını artırdığı için 2013 yılına kadar döviz kurları düşük kaldı. Bu nedenle ithalata bağlı bir üretim yapısı oluştu. Ayrıca Türkiye’nin dış rekabet gücü düştü.
Bu gün bile TL aşırı değerlidir. Merkez Bankasının 2003 temel yılına ve TÜFE bazına göre Aralık 2014 ayı için ilan ettiği reel kur endeksi 112.8 ’dir. Yani TL halen değerli ve Kurlar halen düşüktür.
2001 IMF reçetelerinden sonra Türkiye ye gelen yabancı sermaye de şekil değiştirdi. Son on dört yılda gelen yabancı sermaye fabrika kurmak ve yatırım yapmak için gelmiyor.. Ya hazır kârlı şirketleri satın alıyor.. Veya sıcak para olarak geliyor. Bu tür sermaye, spekülatif kâr peşinde olan sermayedir.. Ve piyasa ekonomisinin canına ot tıkıyor. Uzun dönemli plan yapan yatırım sermayesi ,sıcak paranın sonunda piyasayı çökerteceğini de biliyor ve sıcak paranın hakim olduğu ekonomilere gelmiyor.
Yine , maaş ve ücretler hem enflasyonun altında kalıyor , sonradan telafi ediliyor, hem de büyüme farkı ilave edilmiyor. Piyasa ekonomisinde etkinlik , halkı n refahını n en üst düzeye çıkarılmasıdır. Maaş ve ücretler yoluyla reel gelirleri yani halkın satın alma gücünü düşürürseniz mal satacak insan bulamazsınız .. Yani piyasayı oluşturan arz- talep dengesi bozulmuş olur.
Devletin bir görevi de piyasa ekonomisi için altyapı hazırlamak ve rekabeti sağlamaktır. Bunun içindir ki Anayasa da Piyasada rekabeti sağlamanın, tekelleşme ve kartelleşmeyi önlemenin devletin görevi olduğu belirtilmiştir.
Her şeyi özel sektöre bırakırsanız, devlet bu altyapıyı nasıl hazırlar? Bu nedenle devlet vergi alır.. Bu nedenle harcama yapar. Bu işi yaparken toplumsal faydayı en çoka çıkarmaya çalışır.
Türkiye de, Üniversite eğitim sisteminde bu sorunu çok net görebiliyoruz. Devlet Üniversitelerinde araştırma hizmetleri, eğitim hizmetinden daha önde tutulmaktadır. Ülke kalkınması ve uzman ihtiyacının karşılanması ve bu yolla eğitimin sosyal faydası dikkate alınmaktadır. Birçok Vakıf Üniversitesinde ise araştırma yoktur. Öğretim üyeleri memur gibi sabah akşam imza atmakte ve yalnızca ders vermektedir. Ders yüklerinden bilimsel çalışmaya ayıracak zamanları yoktur. Yetmişten fazla vakıf Üniversitesi içinde, araştırma yapan ve akademik kadro yetiştiren Üniversite sayısı 10 kadardır. Bu yolu seçmelerinin nedeni, daha az öğretim elemanı çalıştırıp, daha çok para kazanmaktır. İşin sosyal faydası ile ilgileri yoktur.
Sonuç olarak bizde olduğu gibi ekonomi yönetimi gününe göre ve siyasi hesaplar içinde ekonomik sorunlara çözüm üretmeye kalkarsa, ekonominin bütününü gözden kaçırır.