SÖZ…
Ata'm;
İzindeyiz.
Açtığın yoldan,"temsili" Bandırma Vapurları, Bandırma uçakları, Bandırma kamyonları, Bandırma otobüsleri, Bandırma otomobilleri, Bandırma bisikletleri, ne bulursak onunla, gösterdiğin hedefe yürüyoruz.
2019 yılı Mayıs'ının 19. Günü, tıpkı senin 100 yıl önce yaptığın gibi Samsun'a çıkıyoruz. "Güruh"a dahil olanların vebali boyunlarına, "millet"in fiziken bunu yapamayacak durumda olan fertleri de, ruhları ve gönülleriyle Samsun'da! Zira "Samsun iskelesi" bir "coğrafi konum"dan çok ötesi; tıpkı Ergenekon gibi Türk'ün adını hak ediş kalesi.
***
Tıpkı, senin 100 yıl önce o iskeleye ayak bastığın gün olduğu gibi, "ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyle":
"Düşmanlar, Türk devlet ve ülkesine karşı maddi ve manevi saldırıya geçmişler"; Ege'de tehdit, Suriye'de yangın, Akdeniz ve Karadeniz kaynamakta… Alavare dalavere Türk Mehmet nöbete; başkalarının emperyal düşlerinin bedeli evlatlarımızın canıyla ödenmekte. Söküp atamadığımız "şer ve hıyanet yuvaları", "ağacın kurdu" gibi milleti içten içe kemirmekte; inanç tehlikede, ülkü tehlikede, fıtrat tehlikede, töre tehlikede…
"Devleti yönetenler, kendi hayat ve rahatlarını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyorlar"; fakir düşmüş halkı nasıl etkilediği, devleti nereye sürüklediği, hangi işgalin davetiyesi olduğunu umursayan yok, onların tahtlarını koruyan her yol mübah.
"Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felaketlerin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve imkanlarına göre kendi 'kurtuluş reçetesi' saydıkları önlemlere başvurmakta"; ama genele yayıl(a)mayan, bireysel yahut dar çevrelerle sınırlı bu gayretler de derhal bastırılmakta.
"Ordu zayıf düşürülmüş", komutanlar ve subaylar kumpasların, silah arkadaşlarının ihanetine uğramanın, siyasi vesayet altına alınmaya çalışılmanın "çile ve güçülükleriyle yorgun". Vatanı parçalatmamak için mücadele ettikleri terör örgütlerinin gördüğü itibar karşısında "yürekleri kan ağlıyor, gözleri önünde derinleşen felaket uçurumunun kenarında, zihinleri bir kurtuluş yolu aramakla meşgul."
Geniş kitleler "yönetenlerin hainliğinden haberdar olmadığı gibi o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği bağları dolayısıyla da içtenlikle boyun eğmekte", "onlarsız bir kurtuluşun anlamını kavrama kabiliyetinde değil", binlerce yıllık kökleri bulunan Türk devletinin bedeni, bir siyasi partiyle, bir siyasi liderle "bir" tutulmakta. "Bu inanca aykırı bir düşünce ileri süreceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain ve istenmeyen kişi olur." Terörist olur, darbeci olur, "muhalefet etmek suçu"nu işlemiş biri olarak her nevi fenalığın açık hedefi olur…
Bir de… "Kurtuluş çaresi ararken büyük devletleri küstürmemek temel ilke olarak kabul edilmekte"; halbuki, hangi bağımsızlık var ki, ecnebilerin nasihatları, planlarıyla yükselebilsin değil mi?
***
Ata'm;
Tam 100 yıl önce ayak bastığın Samsun iskelesinde, tıpkı senin 100 yıl önce sorduğun gibi soruyoruz 100 yıl sonra bizde:
"Bu durum ve şartlar karşısında kurtuluş için nasıl bir karar akla gelebilir?"
Manda mı? Himaye mi?
Peki "neyin ve kimin dokunulmazlığı için"?
Ve yine tıpkı senin 100 yıl önce yaptığın gibi "bu durum karşısında alınacak bir tek karar bulunduğunun" farkında olarak, 100 yıl sonra biz de "beka" dahil sair zamanda uğruna ölünecek nice kavramın "anlamı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaret" hale geldiği bugün söz veriyoruz ki;
Kayıtsız şartsız bağımsızlaşacağız!
Bizim için;
"Temel ilke: Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar ferah ve bolluk içinde olursa olsun istiklalden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir davranışa layık görülmez.
Türk'ün haysiyeti gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.
O halde "Ya istiklal ya ölüm"!
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır."
Bir an için bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olur? Esirlik!
Peki, öteki kararlara boyun eğme durumunda da sonuç bunun aynı değil mi?
***
Ata'm;
"Son ata yurdunda kalan bir avuç Türk" olsak bile, -ki çok daha fazlasıyız görüyorsun sen de- söz veriyoruz, "tarihten önce vardık", 100 yıl sonra, kurtuluşun 200. yılında da burada ve hür olacağız!
NOT: Bu yazıdaki tespit, tanım ve umutların büyük bölümü, Ata'nın Büyük Nutku'nun, "1919 yılı Mayısının 19. Günü Samsun'a çıktım" diye başlayan ilk bölümünden alınmıştır.