Şöyle bir bakalım mı?
Türkiye gerçekten de ilginç bir süreç yaşıyor..
31 Mart sonuçlarının siyasete ve siyasetçilere verdiği mesajlar açık aslında..
Ama siyasetin doğasından mıdır bilmem, herkes aynı konuda farklı mesajlar alıyor..
**
Türk siyasetinin bir süredir tıkandığı açık.. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in, gerek iktidar gerekse muhalefet için, sıklıkla "Konforuna" işaret ettiği bu durum artık sürdürülebilir değil..
Ve siyasetin doğasında var.. Bazı doğumlar, bu tıkanıklıkların doğal sonucu oluyor..
Buna İYİ Parti'nin doğuşu diyebilirsiniz.. Buna güçlü iktidarın ittifaka girme zorunluluğu diyebilirsiniz..
Buna benzemezlerin buluşması diyebilirsiniz..
Hangi pencereden bakar, hangi adı koyarsanız koyun, sonuçta bu tablo ve adımlar hep o tıkanıklığı aşmak için..
**
Seçimden önce de sormuştum aynı soruyu;
- İYİ Parti olmasa ne olurdu?
Seçim sonrası ortaya çıkan tabloda bir kez daha sordum;
- İYİ Parti olmasaydı ne olurdu?
Gördüğüm şu, millet bu soruyu sahiplenmiş ve cevabı da neredeyse ortak;
- O konforlu siyaset yoluna devam ederdi..
**
Bakın Türkiye'de gerçekten bir şey değişiyor.. 17 yılın sonunda, "Yok abi, bir şey değişmez" kabulü, yerini "Bir şeyler oluyor"a bırakıyor..
Siyasetteki yeni adımlar seçmene de yeni şeyler söyletiyor..
**
Şimdi birkaç gün daha sabredip, sonucunu bekleyeceğimiz bir başka tıkanıklıkla yüz yüzeyiz..
Yüksek Seçim Kurulu'nun İstanbul için vereceği karar, ya tıkanıklığı bertaraf edecek, ya da özellikle iktidarın geleceği açısından "açılamaz" bir tıkanıklığa yol açacak..
Tıkanıklığı bertaraf edecek karar, "Seçimin (İstanbul'da) yenilenmesi talebini" reddetmek..
İktidar açısından, zorlu olansa, YSK'nın "İstanbul seçimini tekrarlatmak"
Garip gelmesin, iktidar için en zorlu tablo, 'Seçim yenileme' kararıyla ortaya çıkabilecek tablodur..
Bunun ekonomik sonuçları, siyasi sonuçları, diplomatik sonuçları, sadece Türkiye'de değil, birçok ülkede, bir iktidar için altından kalkamayacağı bir yük demek..
Dikkat buyrun, "Seçim yenilenirse sonuç ne olur?" sorusunun yanıtıyla hiç ilgilenmiyorum..
Türkiye'yi asıl ilgilendirenin, yenilenecek seçimin sonucundan çok, seçimin yenilenmesi olduğu kanaatindeyim..
Yenilendiğinde taraflardan biri kazanacak.. Ancak, sürecin yaratacağı psikoloji ve algı, bir iktidar için altından kalkılamayacak fatura demek..
Kendini ne kadar güçlü hissederse hissetsin, ortağına ne kadar güvenirse güvensin, Ak Parti iktidarı, 31 Mart'ta "Ferasetiyle" mesajını açıkça veren seçmenin keseceği faturayı karşılayamaz..
Ben demiyorum.. Siyaset tarihi söylüyor.. 'Entel-dantel' yorumlara bakmayın siz, özellikle Türk seçmeni, 'Demokratik haklar' konusunda, akıl almaz derecede sabırın yanında, umulmadık bir tezcanlılığa da sahip.. Hele buna bir de bugünün ekonomik şartlarını eklediğinizde, seçmenin 'Domates-biber-patlıcan'ın hesabını da ekleyerek, faturayı şişireceğini görmemek için, saf olmak lazım..
**
Neticede, evet Türkiye'de bir şeyler oluyor.. Ama iktidar çevresinde olanlar kadar karışık değil işler..
Zira iktidar çevrelerindeki karmaşa, saray oyunlarına taş çıkarır seviyede..
Ankara'dayız ve gazeteciyiz.. Haliyle konuşulanlardan nasipleniyoruz..
Mesela, Cumhurbaşkanı'nın ilk günlerdeki 'Mutedil' dilinin nasıl evrildiği konusunda konuşulanlar var.. Bu değişimde "damat ve çevresini kuşatan" ekibin etkisinden söz ediliyor..
Ama bakıyoruz, geçen haftaki konuşmalarında 'Seçimin yenilenmesini' istediği izlenimi veren Cumhurbaşkanı, Kızılcahamam kampından sonra, mutedil bir dile değil ama, sessizliğe yöneldi..
Cumhurbaşkanı sessiz iken, ortağı MHP Genel Başkanı'nın, "İstanbul seçimleri illa da yenilensin" vurgusu dikkat çekiyor..
Hatta bu çağrının yappıldığı açıklama ve metinlere, "Cumhur İttifakı'nın" selametiyle ilgili mesajlar eklenmesini manidar bulanlar da var.. Cumhurbaşkanı'na bi nevi, "Seni ayakta tutan Cumhur İttifakı.. Adımları ona göre at" mesajı olarak okuyanlar da var..
Bilemem.. Ama son günlerde Cumhurbaşkanı'nın, cumhur ittifakının selameti üzerinden sıkça ve nazikçe 'tehdit edildiği' de bir gerçek..
İşe yarayacak mı bekleyip göreceğiz..
Ama onu beklerken bazı noktalara dikkat derim;
- Berat Albayrak'ın ABD ziyaretinde kimlerle ve hangi kuruluşlarla temas ettiğine,
- Bu konudaki bilginin Ankara'da ne etki yarattığına,
- S-400 ve F-35 konularında iki süper güç arasında kalan iktidara, yakınlarındaki kimlerin, "İki tutukla, bir iade talebi" üzerinden ne formüller ürettiğine,
- Cumhur İttifakı ile ilgili nazik tehditlerin, kendi deyimiyle 'Serok' olan Ahmet Davutoğlu'nun 'Geleceğe Çağrı' başlıklı metinle sahneye çıkışına denk gelmesine,
- Türkiye İttifakı tarifi karşısında, kimin ne pozisyon aldığına bakmadan, bu günleri sağlıklı okumak zor..
Cumhurbaşkanı gerçekten önemli bir kararın arefesinde..
Ya tıkanıklığın aşılmasına katkı sunacak bir pozisyonu tercih edecek, ya da kendi yakınındaki çılgın tavsiyelere uyup, yolu iyice tıkayacak..
Sonuçta kazanan da kaybeden de Türkiye olacak..
**
Sözün özü, Türkiye için hayırlısı neyse, o olsun..