Sosyal ve siyasi çürüme!
Türkiye'de siyaset karışık ve dağınıktır. Siyasi görüşler iç içe girmiş, düşünceler tanınmaz hale gelmiş, hangi siyaset neyi savunuyor belli değildir. Dünün muhalifleri bugünün muvafığı haline gelmiş, dünün ayak altı edilen değerleri bugün baş tacı edilir haldedir.
Sınırlar arasındaki duvarlar yıkılmış, katı olanlar esnemiştir. Zıt şeyler birbirlerine dönüşür hale gelmiştir. Artık o, ya da bu yoktur, azıcık o azıcık bu vardır. Dahası cinsler (insan-hayvan), cinsiyetler (kadın-erkek), inançlar (inanç-inançsızlık), ideolojiler (sosyalist-kapitalist) vb. arasındaki sınırlar büyük ölçüde kalkmıştır. Doğru-yanlış, iyi-kötü, haram-helal, zalim-mazlum gibi kavramlar büyük ölçüde işlevlerini kaybetmiştir.
Doğru görünen yanlışlar, iyi sanılan kötüler, mazlum tipli zalimler, melek yüzlü şeytanlar her yanı sarmıştır. İnsanlar sarkaç gibi değerlerin bir ucundan diğerine savrulmaktadır.
Dinsizlik, dindarlık, aile, namus ve şeref gibi kavramların içi boşaltılmıştır. Dünyayı heva, heves, zevk ve tatminden ibaret gören insan sayısında ciddi bir artış vardır.
Canilik kabuk değiştirdi
Cinayet ilk insanla başlar. Ancak istisnai denilecek türden anlamsız, mantıksız, imkânsız, nedensiz, çapraşık cinayetlerin rutin hale gelmesi sosyal çürümenin boyutlarını göstermektedir.
Birkaç gün içinde basına düşen cinayet türleri insanlık için alarm zillerinin çaldığını göstermektedir.
* Mersin'de lisede müdür yardımcısı Kübra Aşkın, otomobiliyle evine giderken, yolunu kesen 2 yıl önce boşandığı gemi mühendisi eski eşi tarafından tabancayla öldürülüyor.
* Gülay A. isimli kadının evine eskiden birlikte yaşadıkları bir şahıs balkondan tırmanarak girer. Şahıs Gülay A.'yı yanında bulunan pompalı tüfekle rehin alarak polis memurlarına ateş açar. Açılan ateşte polis memuru Mehmet Aksoy ölür. Aksoy'un yanında bulunan diğer polis memuru çatışmada katili vurarak öldürür.
* 12 yıllık evli bir kadın, bir buçuk yaşındaki kızı Eylül Miray'ın vücuduna şırıngayla çamaşır suyu ve sıvı sabun enjekte eder. Küçük çocuğun vücudunun çeşitli yerlerini keserek işkence yapar. Neden olarak da "Kızıma ısınamadım ölmesi için yaptım" der.
* Keçiören'de, 16 yaşındaki Berfin Ö. bilinmeyen bir nedenle tartıştığı babasını boğazından bıçaklayarak öldürdü.
* 17 yaşındaki genç bir kız babasını nasıl yaktıklarını şöyle anlattı: "Babam sürekli annemi dövüyor çocukları yaştaki sevgililerini evimize getiriyordu. Hep şiddet uyguluyor, annemi kadından saymıyordu... Annemi hep saçından başından tutarak testere ile dövüyordu. Yapma dediğim zaman bizi de dövüyordu. O gece babam eve alkollü geldi, annemi dövmeye başladı. Ben araya girdim silah patladı. Babam yere yığıldı öldü. Babamın cesedini evin arkasına götürdük. Annemlerin ekmek yaptıkları bir yer var orada yaktık. Sabaha kadar yandı."
Duyanı şok eden, şaşırtan, hayretler içinde bırakan olaylar sosyal ve anomik gidişin bir ürünüdür. Bu yaşananlar hayra alamet değildir. Sorun ekonomik kriz, modernleşme, kentleşme, sanayileşme, teknoloji, postmodernizm, liberalizm, sosyal çözülme, ateizm, satanizm, uyuşturucu ya da dağılmış aileyle açıklanacak boyutları çoktan aşmıştır. Yaşananlar yukarıda sayılan ve sayılmayan yüzlerce faktörü içine alan bir insanlık sorununa işaret etmektedir.
Ortada kuralsızlık/normsuzluk olarak adlandırılan "anomik" bir durum vardır. Bu durum siyasal/toplumsal hastalıkların ve kirliliklerin temel nedenidir. Durkheim'in dediği gibi "Bugün artık mümkün olanı ve olmayanı, doğruyu ve doğru olmayanı, hangi hak, talep ve özlemlerin meşru olduğunu, hangilerinin sınırı aştığını bilemeyecek bir durumdayız".
Cinayet, bilinç bozulmasıyla başlar. Bilinç de anne/baba, evlat/eş vb. kavramlarının içeriklerinin boşalmasının sonucudur. Anne, baba, eş, evlat arasındaki değerler hiyerarşisi günümüzde alt üst olmuştur. İnsanların ve nesnelerin toplumsal bilinç tarafından algılanma biçimi değişmiştir. Bu durum toplumsal sorunların siyasal sorunlardan daha öncelikli hale geldiğini göstermektedir.