Soğuk Savaşın da ötesinde
İkinci Dünya Savaşı sonrası Rusya’ya karşı bir blok oluşturma ihtiyacı doğmuş ve bu anlayış NATO’yu ortaya çıkarmıştır. Buna karşılık da Rusya’nın önderliğinde Varşova Paktı kurulmuştur. Bu yeni dünya düzeni içinde her iki kuruluş da, etki alanlarını genişletme, ülkeler de kendilerini güvence altına almak için bu kuruluşların içinde yer alma çabası içine girmişlerdir.
Bu genişleme döneminde Rusya, etki ve ilgi alanı olan ülkelerin bir çoğunda iç karışıklık çıkartmış, kendisine müzahir alelacele oluşturulan kukla hükümetlere çağrı yaptırtarak yardım talep ettirmiş, bu çağı üzerine de ülkelere girip kontrolü sağlayarak onları kendine bağımlı hale getirmiştir. Bu ülkelerin halklarının büyük bir ekseriyeti, kendi inisiyatifi dışında olmasına rağmen, bu duruma rıza göstermek mecburiyetinde kalmışlardır.
Soğuk Savaş yıllarında bloklar gittikçe netleşmiş, taraflar açıkça belirlenmiş, başta lider ülkeler olmak üzere taraflar, teknolojik imkânlarını, birbirlerine üstünlük sağlamak üzere en üst düzeyde kullanma ve bu imkânlarını da geliştirme çabası içinde bulunmuştur. Bütün çabalar güç dengesini bozarak karşılıklı üstünlük sağlamaya yönelmiştir. Zaman zaman güç denemeleri yapılmışsa da doğrudan bir çatışmaya girilmemiştir. Bu nedenle dünyada vekâleten savaşlar dönemi başlamıştır.
Bloklar her alanda bir üstünlük çabası içinde olmalarına rağmen, anlaşmazlıklarda çok hassas bir şekilde birbirlerini denemişler, çatışma çıkması halinde bunun bir dünya savaşına sebep olabileceği ve ellerindeki kitle imha silahlarının da kullanılmasıyla vahim durumların ortaya çıkabileceği endişesiyle doğrudan bir savaştan kaçınmışlardır. Bunun için yan yolları tercih etmişlerdir.
***
Soğuk Savaş’ın sonlanması, Varşova Paktı’nın ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla oluşan tek kutuplu dünya düzeninde, bloklar arası bir savaş ihtimali de ortadan kalkmıştır. Bu dönemde siyasi ve ekonomik alanda zayıflayan Rusya, zaman içinde yeniden toparlanma imkânına sahip olmuş, güç topladıkça yine etki ve ilgi alanındaki ülkeler üzerinde kontrol sağlama çabası içine girmiştir. Rekabet içinde olduğu Çin’le dahi, ortak rakipleri ABD’yi dikkate alarak, birçok konuda mutabakat içinde hareket etmeye özen göstermiştir.
Dünya tek kutupluluktan çok kutupluya doğru dönüşürken Rusya, bu yeni düzende etkili olmak için, yakın coğrafyası ve Orta Doğu’da kısmen var olan etkisini artırma ve bu bölgelerdeki Batı etkisini kırma gayreti içindedir. Yakın geçmişte, Batı’nın çok yakından ilgilendiği, hatta NATO üyeliğinin bile konuşulduğu Gürcistan’da, Osetya ve Abhazya sorunlarında aktif rol almış, güç de kullanarak bu bölgelerin bağımsızlığının teminatı olmuş ve onları kendi kontrolüne almıştır. Orta Doğu’daki etkinliğini muhafaza edebilmek için Suriye’nin arkasında durmuştur.
Şimdi de yine Batı’nın ilgilendiği Ukrayna’daki iç karışıklıktan istifadeyle, Karadeniz ve onun devamı denizlerde etkinliğini sorunsuz sağlamak amacıyla Kırım’ı kontrolü altına almıştır. Ukrayna’nın doğusundaki bölgelerde, eskiden uyguladığı, “kukla yönetimler kurdurtma ve yardım talep etme” stratejilerini uygulayarak kontrolü ele geçirme yolundadır.
***
usya’nın bu kadar rahat hareket etmesinin sebebi, başta ABD olmak üzere Batı’nın sıcak bir çatışmayı göze alamamasının bilinci içinde olmasıdır. Osetya ve Abhazya’da bunu denemiş, Suriye’de kimyasal silah krizinde bu düşüncesini pekiştirmiştir. Ukrayna’da da bir müdahaleyle karşılaşmayacağından emindir. Bir çok Batı ülkesini özellikle doğal gazla kendisine bağımlı hale getirdiğinden dolayı rahat davranmaktadır. NATO’da kendisine tanınan 28+1 formülündeki konumunun dondurulmasına, G-8’den dışlanmasına ve kendisiyle ilişkilerin dondurulmasına aldırmamaktadır. Durum, Soğuk Savaş dönemindeki çekingenliklerin ortadan kalkmasından dolayı eskisinden daha da öteye geçmiştir.
Son zamanlarda ABD gemilerinin Karadeniz’de Montrö Sözleşmesi şartları dışında hareket etmesinden rahatsızdır. Bu konuda Türkiye’nin kendi egemenlik haklarını da dikkate alarak hareket etmesinde fayda görülmektedir.