Siz bunu da "not edin" bir yere…

Ortada demokrasi tarihine, hukuk tarihine, siyaset tarihine, toplumsal tarihe "not edilmesi" gereken "olağandışı" bir hal var da, bundan ABD Dışişleri Bakanlığı'na ne?

Alemin sicil memuru mu bu Morgan Ortagus denen arkadaş?

***

Güney Amerika'dan Orta Doğu'ya, Orta Asya'dan Afrika'ya, neredeyse kurduğu bütün ittifaklar çuvalladığı halde kendisini hâlâ dünyanın "efendisi" varsayan ABD'nin, "bağımsız" bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin iç işlerine dair, o işlerin taraflarına "ayar veren", ileriye dönük "müdahale" imasında bulunan, üstelik de bunu geçmişte alçakça "müdahil" olduğu bir "dil"le yapan "İstanbul seçimi çıkışı"ndan taraf olmak, iktidara bu "çıkış" üzerinden parmak sallamak kendi adıma kabul edebilebileceğim bir şey değil.

Kendi demokrasi tarihini, Amerika kıtasının "öz evlatları" olan Kızılderililerin kanlarıyla yazmaya başlayan, Kübalıların, Şilililerin, Kamboçyalıların, Vietnamlıların, Korelilerin, Japonların katliyle geliştiren ve son sayfasını da Irak'tan Afganistan'a, Suriye'den Mısır'a, Libya'ya, Filistin'e kadar Müslümanların kan ve ahıyla noktalayan, çökmeye yüz tutmuş bir sömürge imparatorluğundan "demokrasi", "ahlak", "adalet" dersi alacak halimiz yok, yok olmasına da…

Bu derslerin tamamına muhtaç bir zihniyetin "olağandışı" işlere kalkışmadığı anlamıda gelmiyor bu da!

Daha fenası, ABD'ye bu "hadsizlik" alanını açanın da şimdi "olağandışı işleri not edildiği" için yakınan iktidar sahiplerinin ta kendileri olması!

***

Yeri gelmişken bir düzeltme yapmadan bitirmeyeyim:

Kendilerini "not eden" ABD'ye, hiç de öyle "sert yanıt" filan vermiş değil Dışişleri. Tam tersine, yayınladıkları tam bir "izahat", "açıklama" metni; yok efendim seçim şöyle yapılmış da, böyle katılım olmuş da, öyle irade yansımış da… Nesi sert bunun? Dahası nesi tepki? Güya "tepki" gösterirken bile kurtulamıyorlar, şuuraltına işlemiş ABD'nin bir "hesap verme" merci olduğu algısından demek ki.

***

Yine çok da peşin hükümlü olmamak gerekli.

ABD'nin en son, Türkiye'deki siyasi partilerin, Fener Rum Patriğinin "ekümenik" olarak tanımlanması karşısında gösterdiği tavır ve sergilediği protestoyu "not ettiğini", hemen akabinde, Irak'ta 5 Özel Harekat polisimizin şehit edilmesi üzerine taşı gediğine oturtan ve "biz de bunu not ediyoruz" diyen dönemin 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon'un başına gelenleri düşününce, belki bambaşka bir sebepten dolayıdır iktidarın ABD'nin hadsizliklerini "not etmek"ten imtina etmesi!

***

Ha bir de…

Üç vakte kadar, Trump'la çekilmiş bir "özel temsilciler heyeti" fotosu görürseniz, yazılı olmayan mesajı okumayı ihmal etmeyiniz:

Notunuzu aldık!

"İSTANBUL BAŞKANLIĞI" HAZIRLIĞI MI?

Trafik Haftası dolayısıyla düzenlenen "Yaya Yürüyüşü"nde, protokolün en önünde Ali Yerlikaya vardı. Bir süre izledim; "Vali" olarak başladığı yürüyüşte yer yer şerit değiştirip "Büyükşehir Belediye Başkanı" olarak da üzerine düşeni yapacak mı diye!

Öyle ya, hem Vali hem de (vekaleten) Büyükşehir Belediye Başkanı olarak kendini klonlayamayacağına göre, üç adım vali olarak atıyorsa, en azından iki adım da belediye başkanı olarak atmalıydı her iki makamın da temsili gereken etkinlikte. Zira aksi "görevi ihmal"e girer ki, mazallah!

Şaka bir yana, ciddi ciddi şeytan bir dürtmedi değil hani;

- Bir kişinin, hem Cumhurbaşkanı'nın, hem Başbakan'ın, hem parti genel başkanının yetkilerini üstlenebildiği, hem yasamayı, hem yürütmeyi, hem yargıyı yönetebildiği "başkanlık sistemi"ne uyumlu bir "başkancık"lık sistemi için zemin mi yoklanıyor acaba? Bir kişiyi hem vali, hem belediye başkanı yapıp, parti il başkanı gibi de çalıştırılacağı bir pilot uygulama mı öngörülüyor? Şehirlerde de seçilmişlerle atanmışların yetkileri "tek elde" mi toplanacak?

Olacağından değil tabii de dedim ya "şeytan" dürttü bir kere; huylandım işte!

AL TAKKE, VER KÜLAH(!)

Biri, YSK kararını vicdanına sığdıramayan ve Ekrem İmamoğlu'nun şahsında "adalet"in tecellisine destek olanlara "Partiler kapatıldı sustular, kıyafetinden dolayı işten atılanlara sustular, PKK öldürürken sustular. Şimdi Ekrem için sıraya girdiler! Adaletinizin terazisini sileyim paslanmasın!" diye, yüksek gibi durmakla birlikte son derece alçak olan bir perdeden seslenen zata hatırlatıversin:

Kendisi, Türk ordusunun, Türk yargısının, Türk akademisinin, Türk medyasının, Türk siyasetinin, Türk sermayesinin, Türk kimliğinin içi boşaltılırken, Fethullah Gülen'den aldığı "takke"nin hatırına susmuş olmasaydı, mahkemeler siyasi iradenin emrine giremeyecek, Türkiye'de adalet de hâlâ ışılıyor olacaktı.

Yazarın Diğer Yazıları