Siyasi ayağa giden yol
İlker Başbuğ'un, FETÖ'nün siyasi ayağına ilişkin TBMM'de "askerlerin, askeri mahkeme yerine sivil mahkemelerde yargılanmasına izin veren" yasa çıkarmasını gerekçe göstermesi siyasette bir kapı araladı.
Ne kapısı araladı?
Siyasi ayakla ilgili hiç işlem yapmayan iktidarın ister istemez bir adım atmasının önünü açtı.
Sadece bu kadar değil.
Türkiye'de her zaman sulandırılan yasa yapma şeklinin ve ahlakının da sorgulanması gerektiğinin önünü açtı.
Hatırlanacağı gibi, iktidar, ne zaman siyasi ayak meselesi gündeme gelse "AKP içindeki siyasi FETÖ'cülerin tasfiye edildiği ve yeniden milletvekili, belediye başkanı olarak aday gösterilmediğini" söylüyordu. İşte tam da tartışmaların yeniden başladığı bu noktada sormak gerekiyor: Tasfiye edilen siyasi FETÖ'cüler kimlerdir?
Bu konuda isim verilmeyeceğini biliyoruz ama sormamız gerektiğini de biliyoruz. Çünkü okuyucularımız da bizim gibi merak ediyor.
Başbuğ, "Meclis iradesi"ne karşı suç işlemekle itham edildi. Önemli bir suçlama. Ama net değil.
Nasıl net değil?
Şöyle; birincisi şu: Meclis iradesi kimin iradesidir? İktidar partisinin mi, milletin mi, salt çoğunluğun mu?
Kimin?
Önemi var mı diyeceksiniz, var tabi.
Eğer iktidar iradesine karşı bir eleştiri getirmişseniz bu başka bir şey, topyekûn millet iradesine karşı bir suç işlemişseniz bu daha başka bir şeydir.
Unutulmasın ki iktidar millet değildir. Ve dünyanın her yerinde bütün iktidarlar eleştirilir. İster parti içi iktidar olsun, ister devleti yöneten iktidar olsun ve isterse bir dernek yönetimindeki iktidar olsun fark etmez.
Demokrasinin vazgeçilmesi eleştiridir.
Diğer bir soru da şu: Eleştiri ne zaman suça dönüşür?
Bunun da tanımlanması ve sınırlarının çizilmesi gerekir. Çünkü hepimiz eleştiriyoruz ve bunu suç işlemek için değil, demokratik yurttaşlık haklarımızı kullanmak için yahut beğenmeyip hoşumuza gitmediği için yapıyoruz.
İnsanlar, siyasi çıkarına uymayan şeyleri de eleştirir. Her eleştiriyi, meclisin çıkardığı her yasayı eleştirmek neden meclise hakaret olsun ki? Eğer böyle kabul edilirse, rejim demokrasi vasfını kayıp eder.
Kaldı ki bizzat Meclis kendisi tüzel kişilik olarak hem bir eleştiri yeri ve hem de toplumsal eleştirinin odaklandığı yerdir.
Türkiye'de yasalar, sahiden milletin iradesini mi yansıtıyor, yoksa iktidarların çıkarlarına mı hizmet ediyor? Bunu siyaset ve hukuk felsefesi bağlamında tartışmak icap eder. Uygulamayalar bakıldığında çoğu kere iktidar partisinin iradesi gibi görünse de aslında onun gerisinde yatan siyasi tek kişiye ya da birkaç kişinin iradesine dayanır.
İlker Başbuğ meselesinde gece yarısı çıkarılan "askerlerin sivil mahkemede yargılanmasına" izin veren yasa da böyledir. Çünkü gündüzler çuvala girmiş gibi ta gece yarılarına bırakılan yasanın çıkarılışı, yasa çıkarmanın etik ilkelerine uygun değil. Dolayısı ile Başbuğ, bizzat kendisinin haksız suçlamalarla mağdur edilmesi bir tarafa yurttaş olarak ve TSK'nın 26. Genelkurmay Başkanı sıfatıyla o gün yapılanları sorgulama hakkına sahiptir.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın çağrısı ile davalar açıldığında ümit ediyoruz ki pek çok şey sorgulanacak ve açığa çıkarılacaktır. FETÖ'nün siyasi ayağı tam olarak ortaya çıkmasa bile, yola girilmiş olacaktır. Mahkeme sürecinde pek çok kere mesele basının gündemine gelecek ve tartışılacaktır. Bu sayede, sıcak gündem ortaya çıkar araştırma raporlarına verilen ifade ve suçlamalara göre kamuoyu yeni bilgilere ulaşabilir.
Burada asıl zararlı çıkacak olan iktidar olacaktır. Çünkü ister istemez bütün ilişkiler kendisiyle açıklanacaktır. Zaten başka türlüsü beklenemez.